30 Mart 2012

Çocuk Müzesi



Dün Defne ile birlikte okul gezisine katıldık. Bize biraz uzak olması nedeniyle, henüz ziyaret etme fırsatımızın olmadığı, Çocuk Keşif Müzesi'ne gittik. Bu tarz müzelerde, birçok bilimsel gerçegi ispatlayan deneyler, çocukların seviyesine indirilerek, onlar için interaktif bir hale getiriliyor. Yani her deneyi, kendileri yapıp, eğleniyorlar. Tamamen bilimsel gerçeklere dayalı bir eğlence parkı onlar için. 

Dün, Defne ile birlikte, bir itfaiye aracını, ambulansı ve buranın en eski ve meşhur bankalarından Wells Fargo'nun, o vahşi batı filmlerinde, bol bol soyguna uğrayan atlı arabalarından birini keşfettik. Yapabildiğimiz kadar çok fiziksel deney yaptık. Bilgisayarda mamutlar hakkında bilgi araştırdık. Vaktimizin en büyük bölümünü de, geçici bir sergi olan, mamut bölümünde geçirdik. Büyüteçlerle, fosilleri ve bitkileri inceledik. Mamut Loop' un nasıl keşfedildiğini anlamaya çalıştık. Kumların arasından kemikleri kendimiz çıkarmaya uğraştık. Sonra, bulunmuş kemikleri nasıl biraraya getirdiklerini, kendi ellerimizle denedik. Bir çok kemiği yerine yerleştiremedik, bu işin nasıl büyük bir bulmaca olduğunu, anlamış olduk. Basbayağı, bir bilim dalını, başından sonuna çocukların anlayabileceği ve uygulayabileceği şekle getirdikleri, muazzam bir keşif alanıydı. Ben çok öğrendim ve eğlendim. 

Bu gezinin benim için en özel tarafı ise, Defne ile baş başa geçirdiğim nadir zamanlardan olması. Yasemin ile baş başa daha fazla kalabiliyoruz da, Defne ile çok olmuyor. Bu nedenle, her birlikte birşey yapma zamanımızın kıymetini bilip, sonuna kadar onunla keyifli vakit geçirmeye çalışıyorum. Bu yüzden, dün, diğer annelerle selamlaşmak dışında sohbet dahi edemedim. Kızıma ayırdığım bu özel zaman, hiçbir şeyle bölünmesin istedim. Gezinin sonunda, müzenin hemen dışındaki piknik ise, bu gezi gibi çok güzeldi. Piknik peçetelerimizi serip, yiyeceklerimizi yerleştirip, sohbet ederek yemeye başladığımızda, sadece ben değil,  herkes çok güzel göründüğümüzü düşündü. Ben de öyle hissediyordum zaten. Çok özel, çok güzel bir öğlen yemeği. Müzede öğrendiklerimizi pekiştirdiğimiz bir sohbet eşliğinde…

Çok fazla resim koyduğumu düşünmeyin. Müzede 105 resim çekmişim. Bunlar, aralarından sizin için seçtiklerim. Başrolde Defne! Umarım beğenirsiniz…









Pışt sanırım arkanda paleontologist bir hayalet var!


Blogcunun kızı, böyle poz verir...Karşınızda...


Mamut Loop.

Beni bırakırsanız tüm vaktimi burada geçiririm.


Defne nin kurduğu oyunda mamut ailesinin 2 yavrusu var. Anne baba onları kötü adamlardan koruyor. Tanıdık bir hikaye..

Defne ve ışık deneyi.



Bir mamut Loop oyuncağını oyuncak koleksiyonumuza ekliyoruz.

28 Mart 2012

Hoş Geldin Bahar






Ben küçükken, annemin  arkadaşları geldiği zaman, yani günü olduğu zaman, eve geldiğimde içime çektiğim mis gibi kokuya bayılırdım. Pişmiş hamurun o rahatlatıcı kokusu beni sarhoş ederdi. Geçen gün kızlar okuldan geldiklerinde, sevinçle mutfağa koştuklarında, o günleri yeniden hatırladım. Bu seferde o keyfi çocuklarına yaşatan birisi olarak mutlulukla doldum. Ben pek yapmam, alışık değiller, böreğe, keke…Yine de herşeyi tatmak istediler, biraz biraz kestim koydum. Cıvıl cıvıl yorumlar yaparak yediler. Bu iki bülbülle, sanırım bize hep bahar!

21 Mart, Nevruz, Yeni yıl, baharın gelişi, doğanın uyanışı, günlerin uzamaya başlaması,  bana pek bir kutlamaya değer geliyor. Evet çok eski bir Orta Asya adeti olabilir, artık Türkiye'li Türkler kutlamıyor, unutmuş olabilir ama okudukça pek bir aklıma yatıyor, hoşuma gidiyor, evet yılın başlangıcı için, baharın başlangıcı daha mantıklı diyorum. Bu nedenle, herşeyi kutlamaya gayret ettiğim gibi, doğanın uyanışını da fırsat bilip, kendime bir kutlama çıkardım. Bir çay partisi verdim. İsmine yakışır şekilde bol bol çay içtik, sohbet ettik, ve baharın gelişini kutladık.

27 Mart 2012

Merhaba


Çok hastalandılar. Önce miniğim. 10 günde zor toparlandı. Ardından daha büyüğüm. Halen toparlanmaya çalışıyor. Tüm hastalıklar 3 haftaya yakın sürdü. Bunaldım, üzüldüm, yazamadım….

Yılbaşı partisi yapmak istemiştim, sakatlanınca olmadı. Bari eski usül yeni yılın gelişini bahar bayramında kutlayayım diye, bahar çayı düzenlemiştim. İptal ettim, edeyim, etmeli miyim derken, baktım ufak ufak hazırlandım. Çok meşguldüm, yazamadım….

Herşey bitince toparlanalım dedik. Alışveriş yaptık, eksiklerimizi kapattık. Tüm haftasonu çalıştık, çok yorgundum, yazamadım…

Tüm ilham çeşmelerim kurumuştu, hiçbirşey akmıyordu, içimi doldurmam gerekiyordu. Sabah kahvaltısında kitap kulübümle, öğlen yemeğinde sanat kulübümle buluştum. Tüm akşamımı da yeni bir resim albümü yapmaya adayınca, vakit kalmadı, yazamadım…

Vakit geceyarısını çoktan geçti ama  artık dayanamadım; size bir merhaba demeden yatamadım….

15 Mart 2012

Bir Dağ Gezisi



Herkese mi öyle olur bilmiyorum. Uzaklara gittiğimde, en bilinmeyen köşeleri bile görmek isterim de, burnumun dibindeki yeri görmeyi hep ertelerim. Sonunda da bir aksilik olur, bir daha görmek mümkün olmaz. Burada eteklerinde dolaştığımız, evimizin camından gördüğümüz, tarantula keşif gezileriyle ünlü, Diablo dağı var. Bir türlü fırsatımız olmadı, gidip keşfedemedik. Geçenlerde, güneşli, sıcak ama yatağın tersinden kalktığımız bir pazar gününde, eşimle birbirimizi anlamamak için ısrar edip, çatışırken, içimdeki negatif enerjiyi, pozitif birşeye dönüştürmeye karar verdim. "Haydi yürüyüşe!", dedim. "Nereye?", dediler, dağı gösterdim. 




Öyle hiç bilmeden, planlamadan atıldığımız maceranın, bir sonrasında bizi neyin beklediğini  bilemeden, yola çıktık. Bir kere yanlış çıkıştan çıktığımda görmüştüm girişini,  kolayca bulduk. İnce, uzun bir yola girdik arabamızla, başladık tırmanmaya. Bir tarafımız kayalık, diğer tarafımız uçurum, ilk yol genişlediğinde dönmek arzusuyla, her virajda Yasemin'in "Öleceğiz!" çığlıklarıyla devam ettik yola. Bir süre sonra alıştık, karşımıza çıkan güzellikleri seyrekoyulduk. Geri dönüş yapabileceğimiz bir genişlik bulunca, artık iyice meraklanmıştık. Yasemin'in telkinleriyle, gözümüzü zirveye diktik. Zirvede yaşadığımız başarma duygusu, muhteşem manzara, doğa, içimizdeki tüm sıkıntıyı sildi, süpürdü, yüzlerimizi yeniden gülümsemeyle bezedi.





Zirveye kurulmuş turist bilgilendirme bürosu içinde, dağın doğal yaşamını ve tarihini anlatan küçük bir müze vardı. Bilgilenip, dağın zirvesine de ayağımızı bastıktan sonra, geri dönüşe geçtik. Beğendiğimiz bir yürüyüş parkurunda da durup, kısa bir keşif yürüyüşü yaptık. Yürüyüş boyunca Yasemin ve Defne maceraların içine sürüklendiler. Yeni yaratıklarla tanıştılar, canavarlarla savaştılar, uçurumlardan yuvarlandılar, dalgalara karşı koydular. Bizi de Narnia benzeri uzak diyarlara taşıdılar. 







Yeniden, daha donanımlı dönme planları yaparak döndük evimize. Hatta Yasemin yaşgününde orada kamp yapma hayalleri kurdu. Bahçemizde bile kalmaya cesaret edemem ben ama kızım için dener miyim acaba? 



11 Mart 2012

Anne ve Babaların Ortak Dili



Dün gibi hatırlıyorum. Geçen sene bir akşam yemeği sırasında Yasemin, bir sınıf arkadaşımın iki annesi var demişti. Eşim henüz lokması ağzında, donup kalmıştı. Bende kalbimin sesini duydum bir an, sonrasında gelebilecek sorulara hazırlanırken. Bazı kadınlar bir kadına aşık olabiliyor, o zaman bir kadın bir kadınla evleniyor. Arkadaşımı ve ablasını evlat edinmişler, gercek anne ve babası Çin'deymiş aslında. Arkadaşımı istemeyince onlar almışlar….

İlk anki şokumu atlatınca, eşime nefes almasını hatırlatıp, "Evet canım böyle aileler olabiliyor. Nasıl iyi anlaşıyor musun arkadaşınla?", diye konuyu değiştirdim. Çünkü henüz ne şekilde açıklayacağımı bilemiyordum ve kızımı önyargılarla doldurmak istemediğim gibi, yaşının gerektirdiğinden daha fazlasını da açıklamak istemedim. 

Sonra eşimle konuşurken, madem özgür düşüncenin öneminin vurgulandığı bir ülkenin en özgür köşesi, insanların kimliklerini en rahat ortaya koyduğu şehrinde yaşıyoruz, bunlara hem alışacağız, hem de çocuklarımızın bu fikirlerle büyümesini sağlayacağız dedik. 

Yasemin'in bugün, bu bahsettiğim arkadaşıyla oyun buluşması var.Şimdi aşağıda neşeyle oynuyorlar. Gayet kendinden emin, mutlu bir çocuk. 

Geçen okul yılı sonundaki bir okul gezisinde annelerinden biriyle eşleştirilmiştik. Arabada çocukları gezi yerine götürürken, epey bir sohbet etme fırsatımız oldu. Arabalarını yeni değiştirmişlerdi. "Aslında birgün emekli olunca, üstü açık kırmızı spor bir araba almayı hayal ediyordum, ama çocuklarla mümkün olmuyor.", dedi. "Kızlar bazen bir yere giderken arkadaşlarını da almak istiyorlar, araba büyük ve çok koltuklu olmalıydı. Bu nedenle bu arabayı seçtik.". Bizden hiç farkları yoktu. Bizde bir dolu özlemimizi, kızların ihtiyaçlarına göre revize edip durmuyor muyuz? Sonra İstanbul'a yapacağımız seyehatimizi anlatırken bana, "Hep emekli olunca gemiyle Dünya turu yapmayı düşünürdüm. Ama şimdi kızların ihtiyaçları çok, maddi olarak bunu da ertelemek zorunda kaldım", dedi. "Aslında emekli olmamın nedeni de onlar. Çalışırken yeterince keyfine varamıyorum, onlar da hep okul sonrasında başka bir okula gitmek zorunda kaldılar. Ben de onları parklara, oyun günlerine götürmek istiyorum.", dedi. 

Gün içinde konuştuklarımızı akşam eşime şaşkınlıkla anlattığımda, bu sefer şaşırma sırası eşimdeydi. Rahat bir tavırla bana, "Ne bekliyordun ki?", diye sordu. Doğru ne bekliyordum ki?Eşcinsel ya da değil, Amerika'lı ya da Türk, evlat edinmiş ya da biyolojik çocuğu, biz ebeveynler çocuklarımıza sıra gelince dilimiz ne kadarda aynı.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...