26 Eylül 2011

Çiğdem'in Annelik Günlüğü 4 Yaşında



İki saatte bir, bir saat süren Defne doyurma seanslarımda, kendimi sakin tutmak, oyalamak için oluşturduğum oyunum, sevgili bloğum bugün 4 yaşında! Defne'mden 4 ay küçük. 2 büyük eserimin yanında, biraz bakımsız kaldı tabii ama, yine de varolmaya devam etti.

Bloğumun başlangıcındaki iki çocuk annesi olmayı öğrenmeye çabalayan benim, korkularım, panik dolu anlarım, sakinledi, öğrendim, tecrübelendim, alıştım. Çok gördüm, çok düşündüm, az yazabildim. Kafam kadar meşguldu ellerimde. 

Bloğumun başından beri, ya da belki de ilk kez şimdi okuyan, beni destekleyen herkese teşekkür ederim. 


24 Eylül 2011

Dolma Yaptık




Rachel Ray' i seyrederken güzel birşey söyledi. Çocuklarınızla yemek yapın, iyi yemeğin nereden geldiğini, görsünler dedi. Dolma için hazırlık yapmıştım, Defne'ninde yemeyeceğini bilerek endişeleniyordum. Hemen tavsiyeyi, uygulamaya koydum. "Haydi kızlar mutfağa, dolma yapıyoruz!", diye anons ettim. 

Neşeyle ellerini yıkayıp geldiler. Yasemin beni şaşırttı. iki dolmadan sonra sıkıldım ben, televizyon seyredeceğim dedi. İçimden büyümüş, başladı bunları iş gibi görmeye diye düşündüm. Geri kalanını Defne, minik, becerikli elleriyle doldurdu. Annemin bana ben küçükken söylediği gibi, sakın sıkıştırmayın pirinci, biraz kabarık olacak dedim, kaşıkla kabartmayı gösterdim. Defne hiç sıkılmadan hepsini kabarta kabarta mükemmel şekilde bitirdi.

Yemek saati gelince… Anneciğim dedim, kendi yaptığın yemeğin tadına bakmazsan olmaz ama, bak koca tencereyi sen yaptın. Bak sana senin doldurduklarından birini vereyim, ne güzel doldurmuşsun sende gör…

Biberi yenmedi ama içini yemeğe çalıştı. Başlangıç için bu da  bana yetti.  



23 Eylül 2011

Yasemin 7 Yaşında - Bölüm 2



Yasemin burada, kendi ortamımızda, arkadaşlarıyla kutlanmamış bir doğum gününü, kabul edemedi. Yıllardır hayaliydi, bir havuz partisi istedi. Ağustos ayı için yer bulamadım, Eylülde de havaya güven olmaz dedim, ama içinde de ukte kalmasın istedim. İptal etme hakkı da vermediklerinden,  o güne kadar içim içimi yiyeceğini bile bile, gerekli düzenlemeleri yaptım. Kendi kendime, yağmur yağsa bile eğleneceğiz diyerek, ya kimse gelmez de kızım üzülürse diye endişelenerek, yine de birkaç dostumuzun en azından bizi yüzüstü bırakmayacağına güvenerek…




Kötü haber çabuk geldi! Cayır cayır yaz sıcakları ortasında birgün, hava bozacak dendi! O da bilin bakalım hangi gün? Biz bunu tersine çevireceğiz, pozitif düsünün ve lütfen lütfen Allah'ım, bize güzel bir gün gönder…deyin diye her fırsatta tekrarlattım kızlara. Biz buna lütfen lütfen sihiri diyoruz kendi aramızda. Birşey olmayınca başlıyoruz, "please, please , please…."  ve oluyor….

Gün yaklaşıpta, hava durumu raporları değişmeyince, benim dahi ümidim kırıldı bir zaman. Hatta kızları suçladım, yeterince dua etmediniz galiba, ciddiye almıyorsunuz bu işi! Ettik ama Tanrı bizi duymuyor, dedi Defne. Allah her yerde, herkesi aynı anda duyabilir, bizim dileğimizi yerine getirmek istemiyor, dedi Yasemin. Ya da dedim, bizim için bildiği daha iyi birşey var!

Bir gece önce, hava ısısı dramatik bir şekilde düstü, rüzgarlar esmeye başladı. Ertesi gün, gri bir güne uyandık! Pozitif kalmaya kararlıydık, bizim için iyi birşey var bunda dedik! Hem yaz mevsimi için soğuk bir gün, kış için bayağı sıcak bir gün. Hem ben kimseyi hava yüzünden böyle bir günde yolda bırakmadım. "Ne ekersen, onu biçersin!"  babamın bana en büyük öğüdü ya, ben de kötü birşey biçmeyeceğim biliyorum. 

Pozitif düşüncenin gücüne bulutlarda dayanamadı, nazlanarak öğlen saatlerinde ayrılmaya başladılar. Üstelik yerlerini bunaltmayan, sımsıcak bir havaya bırakarak. Neticede bize, havanın kapalı olmasından kaynaklanan, normalde çok kalabalık olması beklenen tenha bir havuzda, bal gibi bir havada, değer vermeyi bilen sımsıcak 80 civarı dostumuzla, unutamadığımız bir parti kaldı. 

Nice güzel günlere, partilere, yaşlara bebeğim. Gücüm yettiği kadar, hayallerini yerine getirmeye çalışacağım. Ta ki senin gücün kendininkileri gerçekleştirmeye yetinceye kadar. Muhtemelen daha ötesine kadar…Her zaman söylediğim gibi, iyiki bizi seçtin, iyiki sen bizim kızımızsın…Kimse senin gibi olamaz, çünkü çok özelsin. (Her bir birey gibi…)

22 Eylül 2011

Yasemin 7 Yaşında - Bölüm 1



Sabah uyandırmaya gittiğimde, ayakları örtüden dışarı çıkmıştı. Öyle ayaklarını tek başına görünce şaşırdım, ne zaman büyüdüler bunlar bu kadar? Sonra uyandırıp kucağıma aldım, uzun uzun öptüm, kucağıma sığmayan bebeğimi. Okulda birinci ve ikinci sınıflar, yan yana sıraya giriyorlar. Baktım ikinci sınıflar, birinci sınıfların yanında, bayağı büyük görünüyorlar, şaşırdım. 2 büyük partiyle kutladık ama, kızımın 7 yaşında olduğu gerçeğini kendime kabul ettirmem, uzun sürecek gibi. 

Bu sene, Yasemin'in gerçek doğum gününde Turkiye'deydik. Çok nadir yaşadığımız, ailecek doğum günü kutlama zevkini yaşadık. Sabahtan itibaren herşey masal tadındaydı...

Özgür Teyze' miz, kahvaltıda Yasemin'e, internetten indirdiği, yaş günü şarkılarını dinletti. 

Kahvaltının sonunda, Ömür Teyze' sinin gönderdiği ilk süprizi, pembe beyaz çikolata kaplı çilekler geldi. Yasemin için, her fırsatta tadına baktığı, bütün gün süren bir mutluluğa dönüştü. 





 Akşam, aile içinde diye tabir ettiğimiz, sözde küçük bir parti düzenledik. Benim çocukluk arkadaslarımın çocukları, Yasemin'in Türkiye'deki arkadaşları. Doğum gününü birinci yaşında birlikte kutlayabilmislerdi, şimdi yedinci yaşında yine birarada oldular. 

Pastası, parti hazırlıkları sırasında kapımızda belirdi, Ömür Teyze' sinin ikinci süprizi oldu.  Yasemin'in şimdiye kadarki en güzel pastasıydı. 

Ailemizle ve aile gibi dostlarımızla, huzurlu ve mutlu bir doğum günü geçirdik. Bir yandan Türkiye'den ayrılışımıza az kalmasına hüzünlendik, diğer yandan onlara sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuza sevindik. Bize kendimizi özel hissettiren, bu çok özel insanlara, kucak dolusu sevgiler…





12 Eylül 2011

Miniklerin Gözünde




Defne ara ara tutturur, resim çekeceğim diye. Bende, fotoğraf makinasını düşürürse tatilin geri kalanında resim çekemeyiz, ya da yanlış bir düğmeye basarsa, o ana kadar çekmiş olduğumuz resimler silinir korkusuyla, önce bir karşı çıkarım. Fakat o öyle bir direnir ki, bir resme razı gelmek zorunda kalırım. Keyifle eline alır makinayı ve resmimizi çeker. O bücür boyuyla, inanılmaz bir gözü var. Sinan'la birlikte olduğumuz resimlerin çoğu ondan gelir ve de çok da başarılıdır, şaşırtır bizi. 

Bu resimde Legoland'de gezerken çekilmiş bir anımız. Resmin benim için enteresan yanı, kendimizi Defne'nin gözleri ile görmüş olmamız. Onun gözleri ile biz hep böyleyiz, aşağıya doğru eğilmiş, gözlerinde genelde şefkat olan devler. Tabii bu beni hemen başka bir düsünceye de sürüklüyor. Kızgın olduğum zaman onun gözünde ne kadar korkutucu olabileceğimi. Bu resmi bastırıp, buzdolabının üstüne asacağım ki ne kadar minik ve korunmaya muhtaç olduklarını unutmayayım. 

08 Eylül 2011

Legoland, Kaliforniya Tatili - Unutulmaz Bir Tablo



Muhteşem San Diego Sahilleri
Geçen seneki yaz tatilimizde, Cancun, Meksika'ya giderken, eşim bana süpriz yapıp bir netbook almıştı. Bu küçük bilgisayarı almasının nedeni ise, her yere taşıyıp blogum için anında günlük tutabilmemdi. Rüya tatilime giderken, böyle bir rüya hediye almış olmam, beni sevinçten ağlatmıştı. Büyük bir hevesle gittiğim her tatile taşırım şimdi ama hiç kapağını açabildiğim olmadı. Adı üstünde tatil, herşeyi okadar çok içime sindirmek istiyorum ki öyle dünyayla bağlantım kesik oluyor. Fakat içimde de hep bir vicdan azabı, bu alet hiç yerini bulmuyor diye. En azından benim yerime heves eden sevgili eşim için,  bu sefer sıcağı sıcağına yazıyorum dün gece döndüğüm Legoland tatilimizi! 

Halen tatil dönüşü toparlanmaları safhasındayım. Sabah ki ilk işlerimden biri, halen ıslak olan mayo ve havlularımızı yıkamaktı. Bir yandan üzerlerine yapışmış kumları silkelerken, bir yandan anılarımla kucaklaştım. Dün yola çıkmadan az evvel San Diego'ya gelipte hiç kumsalına inmemek olmaz diyerek uğradığımız, şehir plajlarından birinde edindik bu kumları. Mayo giymelerine gerek yok, biraz ayaklarımızı sokacağız sadece suya diyen eşim, yanıldığını, ilk dakikalarda  üzerlerinde kıyafetleri olduğu halde dalgaları kucaklayan kızlarımıza bakarken anladı. Ben demiştim bakışı fırlattım, ama konuşup anı bozmak istemedim. Hava bulutlu, biraz serince, hafifte rüzgarlı olunca, buz gibi okyanusun içinde sevinçle zıplayan miniklere girmeyin demek istedim ama dilim varmadı herzamanki gibi. Anın büyüsünde, dikkatlice izlemekle yetindim bir süre. Onlar kumla oynamaya geçtiklerinde, geriye geçip, hayatta en çok sevdiğim tablolardan birine şahit olmak istedim gene. Sonsuz gökyüzü, sonsuz denizle  kucaklaşırken, onların arasında bir yerlerde, hayatta en çok sevdiğim varlıklar, mutlu mutlu oynuyorlar. Yanımda da o manzarayı en çok paylaşmak istediğim insan, eşim…..Birtek o an  dahi, o tatilin tüm zorluklarına (2 gün araba kullanmak, hazırlıklar, tatil yorgunlugu..) bedeldi. Kaldı ki dahası var…..

Güzel tablom bu kuşlarında kareye girmesiyle zenginleşiyor. 



Uzun bir yol almış, halen önünde uzun bir yol olan bizlerin teselli ziyafeti.




01 Eylül 2011

Ev Yapımı Dondurma





Uzun soluklu bir projemiz vardı. Taa geçen sene planlamıştık, bu sene yazın ilk günlerinde ancak gerçekleştirebildik. Kendi dondurmalarımızı yaptık. 

Hem eğlendiler, hem yaratıcılıklarını kullanıp mutfakta değişik şeyler üretebileceklerini gördüler, hem de sıvıların düşük ısıda donup katılaştığını tespit ettiler. 

Herbirinin ikişer dondurma üretme hakkı vardı. Elimizdeki meyve sularını, yoğurt içeceklerini kullanarak dondurmalar ürettiler. Tavsiyem yaparsanız içine biraz tatlandırıcı koymanız. Donunca tatları azalıyor biraz.



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...