29 Mayıs 2011

Sanat ve Uçurtma Festivali







Sanat ve uçurtma tadında bir gün geçirdik…İsmi bile mutlu ediyor beni. Nedense, 4 yıldır bu şehirde oturuyorum, bu şehrin en büyük etkinliğine hiç katılamamıştım. Bugüne kadar… İyiki bugün bu festivali öncelik listemizin başına aldık ve gittik… 

Park problemi var. Bu nedenle uzağa parkedip yürümeye karar veriyoruz. Eşim Defne' ninde yürümesi konusunda ısrarlı. Kendisi gene bir sağlıklı yaşama dalgasının etkisi altında, hepimize kök söktürüyor. Sabah yumurta yedik, sonra bisiklete binmeye gittik. Yasemin yeni bisikletinde 15 dakikada bisiklete binmeyi öğrenince bir dönemeçi daha kolayca atlatmış olmanın hazzını yaşadık. Ben uzun zamandır hayalini kurduğum bisiklet turumu atmaya karar verip yolumu kaybedince, beklediğimin üzerinde egzersiz yapmış oldum. Üzerine de festivale, festivalde, festivalden yürüyüş eklenince akşama koca deniz ürünlü spagetti için kendime izin verdim.

Festivalde çeşitli medyalarda yaptıkları eserlerini satıyorlar sanatçılar ya da zanaatçılar…Daha ilk çadırda kendimizden geçtik. Gerçek böcek, çiçek ya da deniz canlılarının özel plastik bir karışım içinde kaplanmasıyla yapılan aksesuarlara bakmaya doyamadık. Yasemin' in ben bir tane istiyorum demesiyle hemen bizde çözüldük. Sonunda Yasemin minicik bir deniz yıldızından kolyeye, Defne harika bir deniz kabuğu kolyeye, eşim deniz kabuklu anahtarlığa bende çok minik kuşburnu çiçeğine benzeyen bir çiçekten yapılmış bir kolyeye sahip olarak ayrıldık. 



Her çadırda bizi karşılayan birbirinden yaratıcı sanat eserlerine baktıkça kalbim sevinçle çarptı. Yaratıcılarıyla keyifli sohbetler yaptık. Dikkatli dikkatli eserlerine bakan Yasemin' e bir sorun var mı diyen sanatçıya dönüp "Evet, dondurmacının yerini biliyor musunuz?", diye soran Yasemin' e kahkahalarla güldük. Dondurmacının yerini öğrendikten sonra durduramadığımız Yasemin in peşinden koştuk. Sürekli işte bu ben bunu seviyorum, böyle yaşamalıyım deyip durdum. Bir yandan da sık sık kızları durdurup begendiğimiz eserlere dikkatlerini çekip, ilgilerini arttırmaya çalıştık.  Onlara sanatı nasıl değerlendirmeleri gerektiğini anlatmaya çalıştık.




 Şimdiye kadar katıldığım en organize, en güzel festivaldi. Yaşadığım şehir adına gurur duydum. Bir uçta etnik dans gösterileri, diğer tarafta canlı müzik gösterileri, gezici lunaparkı, yemek bölümleri ile yemyeşil düzlüğün üzerinde muazzam bir çeşitlilik ve hareket vardı, enerjisi bizede geçti.

Tüm çeşitliliğin içinde en çok profesyonel uçurtma uçuranların gösterisine bayıldım. Çünkü daha önce hiç görmediğim birşey gördüm. Yeni birşey öğrendiğim günlerin değeri bir başkadır bende. Bana birşeyler öğreten insanlarıda çok severim mesela. Bugün ilk kez profesyonel uçurtma uçuranları gördüm, ilk kez uçurtma şovu izledim. İki kişinin uçurtmalarını dans ettirmelerine şahit oldum. Ancak iki insan gücüyle uçurulabilen ahtopot şeklinde koca bir uçurtmanın gökyüzünde süzülüşüne büyülendik. Öyle büyüktü ki uçurtmayı yere indirebilmek için 10 kişinin çalışması gerekti.

Açlığımıza, yorgunluğumuza rağmen defalarca geri döndük, tekrar tekrar baktık beğendiğimiz çalışmalara. Aklımızda kalarak, kafamızda hesaplar yaparak ayrıldık, belkide yarın geri dönmek üzere...

21 Mayıs 2011

Defne 4 Yaşına Giriyor.



Bazen bir yaramazlık yaptıklarında dayanamıyorum söyleniyorum. Büyüyün artık, büyüyün! …. Büyüyorlar…Defne 23 Mayıs' ta tam 4 yaşında olacak. Ona sorarsanız 5!

Aylardır dogum günü planları yapıyor. Kimleri çağıracak, partinin teması ne olmalı. Ellerini kollarını sallayarak bir konuşması var, küçük bir parti organizatörü içeri girdi sanırsınız. Aman Tanrım ben küçük canavarlar yaratmışım. Parti deyince değişik bir programa geçiyorlar ve seri şeklinde plan yapıyorlar. "Nasıl bir parti istiyorsun bakalım küçük cimcime?", dememle başladı anlatmaya.: Dora partisi olacak (erkek misafirlerimiz için Diego' yuda eklettim), üstü yeşil olan pastanın üzerinde Dora ve Diego olacak (İnanılmaz bir şekilde tam istediğini bulduda), Dora şeklinde pinyata olacak(Dora' nın doğumgününü mü kutluyoruz), çocuklar için mutlaka peynirli pizza olmalı, mutlaka tüm arkadaşları çağrılmalı, hepsi parti şapkası takmalı(aldık ama umarım bazıları giymek istemezse hayal kırıklığı yaşamaz), arkadaşlarına verilecek hediyeler mutlaka Dora ve Diego temalı olmalı…. Defne'ye nedense hep pikniği yakıştırım, onun doğumgünü gene bir bahar pikniği olacak.


Bir yandan parti alışverişlerimizi yaptık, bir yandan yaklaşan yeni yaşıyla, değişen kızımı yeniden tanımaya çalıştım. Tercihleri, olaylara yaklaşımları, kararlılığı, çözümleri ,bu sadece ona ve onun tercihlerine ayırdığım, ipleri onun eline bıraktığım saatlerde daha bir şekil aldı gözümde. Hani neredeyse tanıştığımıza memnun oldum kızım diyeceğim. Ama gerçekten memnunum güneş ışığım…Senin böyle gözlerimin önünde gelişip şekil alman, inanılmaz keyifli. Sen büyüdükçe, kişiliğini daha cok ortaya koydukça, annen olduğun için ne kadar seviniyorum bir bilsen. Sana kendini gelıştirebılmen için gereken zemini hazır tutmak, yollar gostermek büyük bir haz. Hele senın gıbı cıvıl cıvıl nese sacan, muzıp, sakacı bır kısılıgın cıktıgını gordukce nasıl heyecanlanıyorum . Sana bakıp bu çocuk bolca gülen ve güldüren bir insan olsun diyorum. İçinde büyüttügün o gökkuşağı renklerindeki çiçek, hani hemen kırılır, sonra solmasıyla açması bır olur ya, hani ben hep o çiçeği izler solduğunda solar, açtığında açarım. İşte o gönül çiçeğin  hiç kırılmasın, hep yeşersin, her mevsimde açık olsun dilerim. Doğum günün kutlu olsun mis kokulu bahar kızım…

16 Mayıs 2011

Piyano Resitali





Yasemin bizim ilklerimizin kahramanı. Bu nedenle bizim en büyük heyecanlarımıza konu olmaya mahkum. O hiçbir zaman Defne' nin ne olacağını bilen, sakin ve güvenli anne babasına sahip olamayacak. Onun anne ve babası , onun hakkında hep daha endişeli, daha titiz olacaklar.  Bugün onunla bir ilkimizi daha yaşadık, Yasemin' in ilk piyano resitaline katıldık. 

Sandalyede ayakları yere değmeden oturan bu masum, heyecanlı, minik kızı, ben, çok ama çok seviyorum. Müzik kitaplarını kavrayan minicik elleri, piyano tuşları üzerinde ürkekçe dolaşan parmakları , güven arayan bakışları, en heyecanlı anlarında bile huzurlu, dingin suratı, hiç ama hiç incinmesin istiyorum. Bu nedenle belli etmemeye gayret etsem de onun için çok heyecanlıyım. Nasıl çaldığı önemli değil ama kendini mutlu etmesi, kendinden memnun olması çok önemli. Zaten ona da kendiyle yarışmayı(başkaları ile değil), kendi sınırlarını genişletmeyi öğretmeye çalışıyorum. 

Akşam yatırırken ona "Teşekkür ederim bugün için, bizi çok gururlandırdın.", dedim. "Ama 'Firefly' ı çalarken hata yaptım, çok utandım.", dedi. "Hayır,", dedim "hiç utanılacak birşey değil, hem hiç çaktırmadan devam etmeyi başardın, tamamladın. Aferin sana, birçok kişi çok güzel çaldığını söyledi bana, çok beğenmişler yani.". Sevinçle aydınlandı yüzü. "Çok teşekkür ederim anneciğim, çok iyi vakit geçirdim, çok hoşuma gitti." dedi. "Mutlu musun yani?" . "Evet mutluyum.". "Beni de ençok sizin mutluluğunuz mutlu ediyor. Hep mutlu olun, hep mutlu olacağınız seçimler yapın olur mu?". Anladı mı bilmiyorum ama heyecanla başını salladı…. 

11 Mayıs 2011

Foklar ve Ötesi




Yasemin'in sınıfı bu hafta rapor yazmayı öğreniyor. Geçen hafta iki kaynaktan araştırma yaptık. Yasemin fok balıkları hakkında yazacak. Bu nedenle bu canlılar hakkında konuşmalarımız oluyor. Anneler gününde konusuyla bağlantısı olsun diye, San Francisco' da Fishermen' s Wharf'a gittik. Orada, doğal yaşama ortamlarında, deniz aslanlarını görmek mümkün. 

Bu sabah, onları okullarına bırakırken, Yasemin raporunu bitirmek üzere olduğunu söyledi. "Haftasonuda gördün zaten.", dedim. "Fok balıkları ve deniz aslanları farklı.", dedi Yasemin. Birinin yüzgeçleri diğerinin pençeleri varmış. "Hım yani deniz aslanları daha balığımsı?", diye konuya yorum getirecek oldum. "Hayır balık değiller, sadece yüzgeçleri var!", diye yanıtladı. "Yani parmakları yok! ". Hayranlıkla baktım kızıma. "Ne zaman öğrendin sen bu kadar çok şeyi?",  dedim. Gururla aynada kendisini süzdüğünü gördüm. Daha dün değil miydi sınıfına kadar götürmeme izin vermiyorlar diye ağlamam?

Öte yandan miniğimde büyüyor. Onun hazırlıkları Türkiye'ye… Harıl harıl Türkçe pratik yapıyor. O da sordu "seal' ın Türkçesi ne anne?", diye. "Fok balığı,", dedim. "Olamaz!", dedi. "Neden?", dedim. "Çünkü onlar balık değil! "."Haklısın değil; bilmiyorum zamanın Türk bilimadamları ne düşünüyordu fok balığı, yunus balığı gibi isimler kullanırken…Malesef biz onları balık sanıyoruz… Sen 4 yaşına girmeden anladın bir tuhaflık olduğunu…."

Yasemin sevinçle devam etti. "Ben raporumu bitirdim, bugün içindekiler bölümünü hazırlayacağım!" dedi. Ben kaç yaşındaydım acaba ilk kez bu tarzda bir rapor hazırladığımda? Sevinçle doldu içim birden.Birinci sınıf kızım için bir hayli verimli geçmiş .



(Anneler günü hediyelerimden birisi tekrar bloguma donebilmemi sagladı. Ayrıca itiraf ediyorum birbirinden güzel hediyelerime hayretle bakarken yeni bilgisayarımı görünce sevinç gözyaşlarına boğuldum. Zamane anneleri demek gerek heralde:))

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...