25 Ağustos 2011

Yeni Okul Yılı



Türkiye'den döndüğümüzden beri davetler ve partiler dışında kalan zamanımız, yorgunluk atmamıza birebir gelen, Disney filmlerine karıştı. Prensesler, denizkızları hayatımızdan birileri oldu. Bende kızlarla birlikte fantazi dünyasına karışmış, eyvah Niki sihirli gücünü kaybedecek mi diye endişelenirken, okullar açıldı! Dün okulun ilk günüydü. Yasemin ikinci sınıfa, Defne ise Pre-K, yani hazırlık sınıfının hazırlığına başladı. 

Zamane çocukları herşeyi erken ve hızlı yaşamak zorunda. Biz okumayı birinci sınıfta öğreniyorduk. Şimdi, en azından burada, okumayı hazırlıkta öğrenip birinci sınıfa öyle başlıyorlar. Hazırlığa başlayacak çocuğunda harfleri ve sayıları bilen, yazabilen, adını ve soyadını doğruca yazabilen seviyede olması bekleniyor. Yani 4 yaşındaki minikler de calışmak zorunda. Yok öyle bütün gün oyun oynamak. Sonra 4 yaşında birden başlarsa, okul düzenine alışmaya calışırken çok verimli geçmezse yılları diye,  3 yaşında göndermeye başlıyorsunuz çocuğu okula ki disipline erken alışsın. Agaç yaşken eğilir. Eee birde bizimkiler gibi evde başka bir dil konuşuluyorsa, henüz küçükken dil öğrensin diye daha da bir erken başlatıyoruz. Yani bizim kızlar 2'li yaşlarından itibaren eğitimdeler. Ne kadar garip duyulsa da, işe yarıyor! Evet 2 yaşında ikinci bir dil öğrenebiliyorlar, 3 yaşında 3. bir dille tanıştırabiliyorsunuz(İspanyolca). Evet 5 yaşında gayet güzel okuyabiliyorlar. Bu durumda, ben 7 yaşında başlayan eğitim hayatımda boşa geçen zamanlarımamı üzülsem, yoksa oyuna, anneye hasret çocuklara mı yansam bilemiyorum. Bu tartışma benim kafamda devam eder gider. Biraz çağa uyuyorum, biraz içgüdülerime, mutlu mesut yaşamaya devam ediyoruz.
Okulun ilk gününün ilk anları, bu işte profesyonel oldum, nasılda güzel gidiyor herşey derken evden çıkış zamanımızı ayarlayamadık. Okulun ilk günü diye babalarıda bize eşlik edecekti. Defne'yi son derece problemsiz bıraktık, ama Yasemin için geç kaldık. Park yeri yoktu, eşim hiç yer bulamadı, ben çok uzaklara park ettim. Telaşla koşarken Yasem düştü ve dizleri kanamaya başladı. Çantamda taşıdığım minik ilk yardım çantası ile dizlerini temizleyip, bantlar yapıştırdım ama toplallayarak koşması içimi acıttı. Sınıfa girmek üzere olan sınıfını bulup, öğretmeniyle hızlı bir tanışıp çıktım. Bu kadar uzun zamandan sonra tek başına kalmış olmanın anlamsız paniğine yakalanmak üzereydim ki yakın bir dostuma rastladım, kahve içmeye gittik. Okul çıkışı Yase'yi aldığımda, her okulun ilk ve son gününde yaptığımız gibi anne kız öğlen yemeğine çıktık ve ilk gün izlenimlerini konuştuk. Yasemin'le küçük yaşından beri yapıyoruz bunu ama, Defne nedense bir türlü yeterince büyümüyor bunun için! Küçük olmanın dezavanatajlarıda bunlar oluyor. Üzgünüm Defne'ciğim, her zamanki gibi seninki biraz geç olacak ama anne mutlaka borçlarını tamamlayacak.

Hepinize başarılı, mutlu ve sağlıklı bir okul yılı dilerim!

NOT Geçtiğimiz hafta Yasemin' in bir arkadaşının yaşgünü
 partisini fırsat bilip, Yasemin' i partiye bırakıp Defne,eşim ve ben başbaşa yemeğe çıktık. Sonra da oyun bölümü olan bir kitapçıya gittik. İnanılmaz bır Defne vardı karşımızda. Ablasının gölgesinde olmayınca,  büyümüş, olgunlaşmış, son derece sosyal, kendi ayakları üzerinde duran Defne bizi adeta büyüledi.Yasemin her zaman gururumuz, Defne ise bebeğimizdi. Anladık ki, zaten arkadaşlarımızın çoktan altını çizdiği gibi, yaman bir Defne geliyor. Her çocuğun  anne ve babayla yalnız olduğu saatler olmalı. Bundan böyle çok daha düzenli yapacağız.

16 Ağustos 2011


6 haftalık Türkiye ziyaretimiz araya girdi. En son babalar günü ile ilgili bir yazı hazırlamıştım ama bloga eklemeye vaktim olmadı. Zamanı geçti ama otomotiv müzesi ilginç olabilir, bu nedenle aşağıya ekliyorum.

Babalar Gününde



 Önce çok hastaydım, sonra çok işim vardı, sonra yine çok hastalandım. Oysa bu babalar günü özel olsun istemiştim. Benim son anneler günlerim çok güzel geçiyor, bende öyle keyifli anlar yaşatmak istemiştim, hep bizim için çalışan, bize her güzelliği yaşatmak isteyen ve hiç şikayet etmeyen babamıza. Neyseki stres altında hep daha yaratıcı olan beynime, son anda güzel bir fikir geldi. Güzel bir babalar brunch' ından sonra çok yakınımızda olan, yakında olan, kolay ulaşılan herşey gibi bir türlü değerlendiremediğimiz otomotiv müzesini ziyaret etmek. 


Eşimin öyle erkekler arasında yaygın olan teknolojilere pek merakı yoktur ama, bu gezi sonrasında klasik arabalara karşı bir merak oluşturmuş olabilir. Çok etkilendi, ilk kez araba meraklılarını anladığını söyledi. Gerçekten de, zamanında çoğu özel sipariş üzerine yapılmış arabalar, bugünkülerden çok daha estetik ve sağlam görüntülüydü. O günün sonunda, klasik arabalara meraklı arkadaşımızla konuşurken, bu müzenin konusundaki müzelerin içinde, en iyilerinden biri olduğunu öğrendik. 

Her yerde olduğu gibi müzede de çocuk odaklı aktiviteler düzenlenmişti. Onları keşfetmemizle günümüz bir anda, çocuk merkezli bir hale dönüştü. Önce hep beraber hazine avına katıldık. Yani elimizde ipuçları ile 20'ye yakın soruya doğru cevap bulmaya çalıştık. Bunun için pek çok arabayla ilgili açıklamayı okuyup, görevlilerle sohbet ettik. Çocuklar sevinçle cevaplarını not alırken, bizde ne kadar çok şey öğrendiğimize şaşırdık. 

Sonrasındaki yüz boyama aktivitesi için bir saat kadar beklemek babaların keyfini kaçırsada, sonrasindaki davette, babaları havuzda birbirine su tüfekleri ile ateş ederken görünce, rahatladım. Güzel bir gün olmuştu. 



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...