26 Ocak 2012

Okul Günlüğü



Kızların herşeyini saklamam mümkün olmuyor malesef, ama anısı olan, ya da kalıcı olmasını istediğim herşeyi, bir zaman kutusunda topluyorum. İlk ayakkabıları, ayak izleri, ilk yıllarına ait bir dolu döküman. Yaptıkları resimler, el yapımı hediyeler…

İlk okula başladıklarında her eve getirdiklerini bir köşeye koyuyordum. Sonunda kavradım ki her yaptıklarını saklamak için koca bir kütüphaneye ihtiyacım var, atmayı öğrendim. Yalnız el izi, parmak izi, ayak izine kıyamıyorum, yaptıkları hediyeleri, bize yazdıkları mektupları, öğretmenlerinin onlara yazdığı kısa notları, karnelerini sürekli bir köşede biriktiriyordum, bir vakit bulduğumda scrapbook şeklinde birleştirmek üzere. Bu sene, o ayırdığım dökümanları düzenlemeye hiç vakit olmadığını farkedince, her biri için birer klasör edindim. Her ikisinin de okulun ilk günü resimlerini çekip, klasöre kapak yaptım. Şimdi işim kolay; ayırmak istediğim örnekleri hemen koruyucu şeffaf kılıflara koyup, klasöre takıyorum. Diğerlerini de hemen atıyorum, eğer akademik olarak referans kullanabilecekleri diğer klasörlere ait değilse. Bu yılın dosyaları, okulun son günü çekeceğim resimleri ve karneleri ile son bulacak. Tabii vakit bulabilirsem, her zaman geri dönüp bu dosyalarıda biraz süsleyebilirim. 

Bu sistemden öyle memnun kaldım ki sizinle de burada paylaşmak istedim.

18 Ocak 2012

Miniklere Yemekler

Bedenimizle birlikte ruhumuzuda beslemek istediğimizde, sadece yemek değil hayaller hazırlıyoruz. Mesela kahvaltı soframız bir bahçeye dönüşüveriyor, tostumuz kelebeğe, gözlemelerimiz gülen yüzlere...
Her akşam olmasada haftada en az bir iki akşam yemeklerimiz ziyafete dönüşsün istiyorum. Enerjisi hemen bizi buluyor, neşeli, sohbetli, keyifli oluyoruz.


Yemek yaparken ya da yerken, minikler hep mutfakta. Bazı analizlerim vardır. Bunlardan birisi bir insan nasıl yemek yerse, hayatı da öyle yaşar. Hızlı yiyenler, yavaş yiyenler, hiç önemsemeyenler, titizler, çok özenenler, keyif düşkünleri...Bu teorimden yola çıkarak aileme güzel yemek yeme alışkanlıkları kazandırmak istiyorum, en azından sağlıklı seçimler olsun.

Bir annenin ailesini en iyi ağırlaması gereken yer mutfak diye düşünüyorum, yanılıyor muyum?

13 Ocak 2012

Kafam Eskisi Gibi Çalışıyor mu?



Sizi bilmem ben ara ara tereddüte düşüyorum. Eskisi gibi değil birşeyler sanki, yavaşladım biraz. Oysa düşünüyorum hani herkesin programını bir güne sıkıştırıp, herşeyin en verimli olması için bir hayli kafa yoruyorum. Sonra okuyorum, yazıyorum, öğrenmeye hep devam...

Böyle bir zeka hız testine rastladım ve haftasonu sayfama uğrarsanız belki hoşunuza gider diye düşündüm.

Zeka Hız Testi

İyi bir haftasonu geçirmenizi dilerim.

12 Ocak 2012

Affet Beni Anne



Yumuşak bir anne olduğumu söyleyebilirim. Ailemin mutluluğu önemli, bu nedenle birçok kuralın çiğnenmesine toleranslı davranıyorum. Yalnız hassas olduğum şeyler var. Eğer sınırı geçtiyseniz vay halinize, şefkatli anne nereye gidiyor bilmiyorum ama Mary Poppins'in cadı hali çıkıyor içimden, hiç acımam yok.  Eğer çok iyi anlattığıma inandığım birşeyi, gene tekrarlarsa mesela…

Bu resim geçen Mayıstan. Resimlerimi organize ederken rastladım. Çok kızgındım ama görünce gülümsedim, hemen affettim,ama cezasını geri almadım. Gerçi cezada demiyoruz, hatasının sonucu. Çok isteyerek aldırdığı, yapmak için beklediği, çıkartma kitabını ondan aldım, Defne'ye verdim. Birdaha o kitaba sahip olamadı. Bu mektup ve yanında ters çevrilmiş, ağzı açık kumbarası, masamın üzerine bırakılmıştı. Bana yalvarıyor, " Çok üzgünüm, bir rulo tuvalet kağıdını atarak tuvaleti tıkadığım için. Defne'ye çok kızdığımdan oldu. Lütfen masraflara karşılık benim paramı kullan, ama lütfen kitabımı bana geri ver!".

Mektubu okuyunca yanına gittim. Beni o hareketiyle çok üzdüğünü, hayal kırıklığına ugrattığını anlattım. Sonucunda katlanması gereken şeyin ağır olduğunu bildiğimi, onun içinde çok üzüldüğümü söyledim. Kötü bir karar verdiğini, sonucuna da katlanması gerektiğini anlattım. Eğer o çok ağlıyor diye kitabını geri verirsem, her defasında ağlayarak bir dertten kurtulabileceğini öğretmiş olacağımdan, geri dönemeyeceğimi, bunu da onu çok sevdiğim için yaptığımı söyledim. "Çok zor ama anneciğim, ben o kitabı çok istemiştim, tüm hayalim, eve gelip onun başına oturmaktı…"."Evet bende çok isterdim, zaten senin gülümsemeni görmek için almıştım o kitabı, göz yaşlarını silmek için değil. Keşke böyle yanlış bir karar vermeseydin, keşke Defne'ye kızgınlığını benden, senden çıkarmasaydın.." dedim. "Ama olan oldu, ağlayarak olmuşu geri çeviremediğimize göre, seni teselli etmek için televizyon karşısında dondurmaya ne dersin?Tabii istersen odana kapanıp ağlamaya da devam edebilirsin. Bu herzamanki gibi senin karar vermen gereken bir durum." 

İşte bu fotoğrafın anısı. 

10 Ocak 2012

Jack London Meydanı'nda



Yeni yılın ilk günü güneşli bir sabaha kalkınca, artık uzun zamandır özlemini duyduğum, Jack London Meydanı'na gitmek şart oldu. Bizim deniz görebileceğimiz en yakın mesafe orası sanırım. Üstelik lise yıllarımdan beri hayran olduğum yazara adanmış, küçük bir açık hava müzesi de var orada. 

Müzenin tek Jack London'dan kalan objesi, Vahşet'e Çağrı ya da Beyaz Diş'i yazarken bulunduğu Alaska'da kaldığı kulübe(bulup getirmişler) ve içinde kullandığı eşyalar. Jack London'ın kulübesinin yanında otantik, o zamandan kalma, Jack London'ın zamanının çoğunu geçirdiği bir kulübe bar vardır; Heinolds'. Şimdiki adına Jack London's Rendezvous eklenmiş. İçerisi derme çatmadır, yeri bile eğimlidir. Eski usul bir viski içebilirsiniz orada. Eski Amerika'da hissedebilirsiniz kendinizi. Hatta hayal gücünüzü kullanırsanız, yan masada Jack London'ı yazı yazarken görebilirsiniz. 


Jack London'ın Alaska'da geçen eserleri değildir beni etkileyen. Ben yazarın eski, keşfedilmemiş Kaliforniya'nın bakir doğasını resmettiği kitaplarını severim. Onun sayesinde, bütün gençliğim, nasıl yerlerdir buralar, kimbilir ne kadar hoş olur oralarda bulunmak, hayallerimle geçti. Şimdi, o hayalini kurduğum yerlerde olmak, belki de bana sunulmuş bir hediye. Onun yazılarında resmettiği dev ağaçları, uçurumlara çarpıp, havalara sıçrayan dalgalarını, birbirinden değişik deniz canlılarını, gözlerimle görüyorum şimdi. Onun bu romanları yazarken yazdığı yerlerde yaşıyorum. Ve ne zaman canım sıkılsa, nefes alamadığımı düşünsem, onun adı verilmiş bu meydana koşuyorum. Orada en güzel manzaralı Barnes and Noble'da(şu anda kapalı) kahvemi yudumluyorum. Bir yanımda kitaplar, diğer yanımda okyanus, kendimi anne kucağında gibi güvenli hissediyorum. 

Kızlara da aşılamaya çalışıyorum Jack London sevgimi. Bakın diyorum bu kurt, Jack London'ın romanından. Bu kulübe Alaska'da imiş, buraya getirmişler. Düşünsenize buzların üstünde bu küçücük kulübede nasıl yasamış? Nasıl yazmış? "Tek oda, tuvaleti yok, şu kova mı tuvalet?" diye soruyor Yasemin. "Sanırım dışarıya çıkıyordur o iş için." diyorum. Hayal etmeye çalışıyoruz büyük yazarın yaşantısını. 

Ben bu kadar anlatıyorum ama,  buranın en meşhur meydanı zannetmeyin. Aksine burada yıllardır yaşayan bir çok insan, hiç gitmemiştir bile. Jack London meydanı Oakland'dadır. Oakland pek matah bir semt değildir, çeteleri ile meşhurdur, ismi korkutur. Oysa kötü mahallesi olduğu gibi, çok nezih, güzel mahalleleri de vardır. Bizi ziyaret eden misafirlerimizi mutlaka götürürüz biz oraya. Hepside çok memnun kalırlar. 

Şimdilerde, şimdiki belediye Ak Parti mi dedirten cinsten, altından girip üstünden çıkmışlar meydanın, yepyeni, parlak bir semte dönüşmüş. Hoş restaurantlar açılıyor her bir yana. Ben biraz hüzünlendim, salaş, otantik halini tercih ederdim.

Öyle güzel bir gündü ki, 4 saat öyle açık havada kaldık. Bir ara dondurmacıda verdiğimiz mola hariç. Defne arkadaşıyla bir masaya oturup dondurma yiyip gülüştü. Yasemin arkadaşıyla ayrı masaya oturup, Harry Potter tartıştı, biz onların ne kadar büyüdüğüne şaşırdık. Anne babalar olarak, küçük bir masanın başında, ayakta sohbet edip, kahvelerimizi yudumladık. Her zamanki gibi oradan ayrılma hediyemiz, iç huzurumuzdu. Eve dönüp yılbaşından kalanları yedik mutlulukla…








Jack London heykeli

06 Ocak 2012

Yaş Tutulması



Şimdi farkettim ki bir süredir Yasemin 7. yaşının 4. ayını sürerken, Defne'de 4. yaşının 7. ayını sürermiş. Bu durum yarından sonra değişecek, ama şu anda çok hoş bir ahenk benim için. Bu sayılar aynı yörüngede  bir araya geldiğine göre bir nevi yaş tutulması.

Hep ahenk ve bütünlük içinde olmanızı dilerim, benim güzel meyvelerim. Kardeşliğin güzelligini ve anlamını hep gururla taşımanız dileklerimle. 

05 Ocak 2012

Yeni Yıl Tatili



2011'in son haftası ailecek tatil yaptık. Okullar tatildi, babamız izin aldı. Defne özel okula gittiği için tatil değildi, ama hepimizin evde olduğunu anlayınca, tavrını koydu, okula gitmeyi düşünmediğini bildirdi. Kıyamadık zaten, minik kar tanesine..

Yeni yerler görmeyi, gezmeyi, öğrenmeyi bu kadar seven ben, bir okadar da evde yaptığımız tatillere bayılıyorum. Bir kere, tatilin bir hafta öncesinde, hazırlık yapıp, yorulmak zorunda değiliz. Sonra, tatil yerine gidince, benim için yatmak mümkün değil. Çevrede görülecek herşeyi görmeden, içi rahat eden bir insan değilim, tabii yanımdakilerinde çok şansı olmuyor. Oysa, evdeki tatilde yaptığımız en uzun yolculuk, birbirimizin hayallerine oluyor. Beraberce, beyinlerimizin içinde yolculuklara çıkıyoruz. Birbirimizden öğreniyoruz. Bol bol yatıp dinleniyoruz. Normalde izin verilmeyen herşeyi yapıyoruz. Üst üste film izliyoruz mesela. Karbonhidrat ağırlıklı besleniyoruz. Bir öğün dışarı çıkıyoruz, değişik tatlar deniyoruz. Parklarda yürüyüş yapıyoruz, amaçsız dolanıyoruz. 

Bu tatilimizde de, hemen her gece, aile sinema günü yaptık. Ya pizza sipariş ettik, ya sipagetti pişirdik, ya da sandeviçler hazırladık, mısırlar patlattık, geçtik ailecek televizyonun karşısına, aile filmleri izledik. Narnia'nın ikincisini, Sinbad'ı çok sevdik.

İlk kez bir tam gün, maaile hiç pijamalarımızı çıkarmadık. Sabahdan tekrar uyuyana kadar pijamalıydık. Yani hiç dışarı çıkmadık, kimse gelmedi, kendi kendimize dinlendik. 

Kimi zaman oldu, babanın yeni oyuncağı, helikopteri evde uçurduk, bazen tam yönetemedik, helikopter üstümüze doğru geldi, evde çığlık çığlığa koşuştuk. Bazen eski resimlere bakıp katıla katıla güldük, ya da geçmişte kalanlara hüzünlendik. 

Bazen dostlarımızla buluşup, oyunlar oynadık, güldük söyledik. Bazen, her birimiz evin bir köşesine çekilip, kendi kendimizi eğledik. 

Tatilin sonunda güzel, samimi ve doğal bir yılbaşı gecesi geçirdik. Tam da hayatım için istediğim gibi. Yapmacık, abartı, büyük beklentiler olmasın, böylece üzüntüler, hayal kırıklıkları, boşa enerji harcamaları da olmasın. İsraf olmasın, fazlası ihtiyacı olana gitsin.

 Böylece hiç söz geçiremediğim, başına buyruk 2011'i uğurlamış olduk. Bize daha iyi davranırsın 2012, değil mi?


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...