28 Aralık 2009

Yeni Yılımız Güzel Aktivitelerle Dolu Olsun!


Kışın gri rengine, soğuk havasına ve uzun gecelerine renk getirecek ne varsa yapmaya hazırım. Allah’tan burada Noel ve sonrasında yeni yıl hazırlıkları, kışın ilk ayını kurtarıyor.


Evimizi kış için dekore etmek, bizim için en eğlenceli aktivitelerden biri. İşe, Yasemin’in beklemeye dayanamadığı, Noel ağacımızı çıkararak başlıyoruz. Biz Noel’i kutlamadığımız için, birde ince telleri çocukların bir yerlerine batabileceği icin, ağacı edinme konusunda epeyce direndim. Fakat bu işin buradaki pazarlaması çok büyük. Çocuklarımızı burada büyütüp, eğlencesi bu kadar büyük adetlerinden mahrum bırakmak, doğru gelmiyor bana. Bu nedenle babamızın tüm itirazlarına rağmen, gecen sene Noel’den az önce, herkes ağacını çoktan süslemiş, Noel’e hazır iken, artık indirime girmiş yapma Noel ağaçlarının önünden geçerken, Yasemin dizlerinin önüne çöküp avaz avaz benimde Noel ağacı hakkim, ben de Noel ağacımı süslemek istiyorum, ben de Noel babadan hediye almak istiyorum diye bağırıp, herkesi bize baktırdığında, aniden kararımı verip, orta boylu bir Noel ağacını, arabama atıverdim. Allah’tan imdadıma, yapılmış bir tarihi araştırma sonucu, Noel ağacı fikrinin çok eski Türk adetlerine dayandığına dair bir yazı geçti de, babamızı da zorlanmadan ikna edebildik.

Bu zor şartlarda edindiğimiz ağacımızı süslemek biz evin kızlarının heyecanlı bir eğlencesi. Babamız ağacı kurup da, ben dekor malzemelerini çıkardığımda, ağacı istediğimiz hale getirmek 1 saatten az sürdü.

Bu neşeli aktivitenin hemen bitmemesi için, sonraki gecelerde Yasemin’in bazı ağaç aksesuarlarını, parlak çıkartmalarla süslemesini istiyorum. Gecen yıl, tahta çubukları kar tanesi seklinde yapıştırarak, simlerle boyatmıştım. Bir Hintli arkadaşımsa kendi aile adetini yaratmış ve evlerinde Dünya ağacı yapıyorlarmış. Ağacın üzerine, dünyanın çeşitli ırklarına ait çocuk figürleri yapıp asıyorlarmış.



Yasemin’e biz Noel kutlamıyoruz sadece yeni yıl kutluyoruz dedim ama, o Noel Babaya mektup yazıp, acaba yaramaz listesinde miyimdir, ya bana hediye gelmezse diye, öyle çok heyecan yaptı ki, arkadaşlarına anlatacak bir şeyi olmazsa çok üzülür korkusuyla, Noel çoraplarına istediği oyuncak mücevherleri yerleştirdim. Sabah kalktığında yaşadığı rahatlama ve mutluluk, paha biçilmezdi.





11 Aralık 2009

Annenin Annesi


Annenin annesi buradaydı uzun bir suredir. Annesinin etrafında olmasının, insan üzerinde garip bir etkisi var. Kaç yaşında olursanız olun birden tekrar birinin çocuğu oluveriyorsunuz. Üzerinizdeki sorumluluklar birden hafifliyor, el değiştiriyor gibi. Annem buradayken benim hissettiklerim bu şekildeydi. Kim mutfağın sahibiyse evin de sahibi o oluyor galiba. Annem mutfakta yemek pişirirken, ben masada oturup kızlarıma aktivite yaptırırken, kendimi gene üniversite yıllarında buluveriyordum. Kızlarım benim değilmiş de kardeşimmiş gibi… Annem evdeyken ben en çok bir abla kadar sorumluluk alabilirdim, fazlasını değil.

Ne kadar hafifledim, ne kadar rahatladım, ne kadar kendime döndüm anlatamam. İşin güzel yanı küçükler bütün değişikliklere çok çabuk adapte olabiliyorlar. Onlarda çaresiz, yeni beni pekala kabullendiler. “Siz babayla yalnız mı çıkıyorsunuz yemeğe, bizde geliyor muyuz?” diye doğallıkla soruyorlardı mesela.

Babayla dansa gittiğinizde bizde gelebilir miyiz? O zaman evde bize dans eder misiniz?

Sizin babayla bugün okulunuz yok mu? Sen zaten annelerin en iyisisin(herkesin annesi gibi), neden annelik dersleri alıyorsun?

Babayla tenis oynarken sizi seyredebilir miyiz?

Anne biliyorsun bende kitapları çok seviyorum, kitap kulübüne benim gelemeyeceğime emin misin?

Anne bu kırmızı ayakkabılarını saklar misin, büyüyünce bende giymek istiyorum.

İşte böyle kendime de vakit ayırınca yazmaya devam edemedim. Bir şey yapmamaktan değil, çok şey yapmaktan…

02 Kasım 2009

Tatlı Sonbahar



Sonbahara has o turuncumsu güneş hepimizi sımsıcak sarmalamış, ayazda yorganına sarılmışlar gibi tatlı bir huzur içindeydik, arabamızın içinde evimize dönerken. Burnuma gelen tozla karışık saman kokusu içime hoş bir tatmin duygusu yerleştirmişti. Dönüp kızlarıma, saçlarındaki saman parçalarına sevgiyle baktım. Biz o gün ailecek doğayla kucaklaşmıştık.


Yazın gelişini karşıladığımız gibi sonbaharı da “kendin topla” çiftliklerinden birinde karşıladık. Sağlığa zararlı maddelerle proses edilmiş ürünlerin bu kadar çoğalması, zararlarının artık açıkça görünmeye başlaması, bizi ister istemez geriye, kendi köklerimize çekiyor, ve ürünü dalında görebileceğimiz yerler cazip geliyor. Bu nedenle üşenmedik, annemin burada olmasının verdiği cesaretle de evimize 1 saat araba kullanma mesafesinde bir tarlaya alışverişe gittik.

Doğru mu yapıyoruz, değecek mi acaba diye başladığımız yolculuğumuz, ayağımız toprağa değer değmez coşkuya dönüştü. Önce çocukların peşinde, hasat zamanı kutlamalarının müjdecisi, balkabağı tarlasına koştuk. Onların kabakların üzerinde, samanların arasında yuvarlanmalarını neşeyle seyrettik, saman kokusunu, tozu, dumanı içimize hiç şikayet etmeden çektik. Kirin, pisliğin içinde yuvarlanan Yasemin’e ve Onur’a şaşkın gözlerle bakan Defne, bu hareketlerine karışmadığımızı görünce, barbunya havuzunun içine daldı. Bu kadar rahat bırakılmalarına şaşırmış gibiydi.




Onlar ilk heveslerini alınca, tekrar dönme sözü vererek toplanmış ürünlerin bulunduğu alana gidip, sevinçli bir sabırsızlıkla alışveriş arabalarımızı doldurmaya başladık. Alışverişe dahil olmak isteyen miniklerin eline tutuşturduğumuz torbalarda kısa surede dolduruldu. Alışverişimizi yapıp, aldıklarımızı arabalara yükleyince, sözümüzü tutup kabak tarlasına geri donduk. Küçük bir piknik sonrası, onlar kendilerini samanların üzerine attılar, bizde bayanlar, gözümüze kestirdiğimiz biber ve domates tarlasına daldık. Dalından koparmak o kadar huzur vericiydi ki, kullanabileceğimizin üstünde olduğunu bildiğimiz halde, toplamaya devam ettik.


Simdi, iki gündür, aldıklarımızı kış için hazırlamak surecindeyiz. Barbunya ayıklamak, kızların en popüler eğlencesi haline geldi. O kadar keyif aldılar ki, uzun sursun diye biz o isi ağırdan aldık, onlara da bolca şans tanıdık. Küçükler bir yandan taze çileklerin tadına bakarken, bir yandan tencerede kaynayan çilek reçelinin kokusunu içlerine çektiler. Dalından kopmuş mis kokulu domatesleri ne yemeye ne koklamaya doyamadık. Yasemin ilk kez makarnanın üzerinde bir yiyeceğe rağbet etti: Semizotu! Kısa süreli de olsa, ailecek çiftlik hayatına dahil olmak, ailemize bambaşka bir canlılık getirdi. Su sahneyi asla unutmak istemiyorum, umuyorum kızlarda hatırlarlar: Anneanne, anne ve kızları, taze barbunya ayıklamak için masa başına geçmişler, bir yandan kahkahalı sohbetler, diğer yanda taze sebzelerin ortalığa saçtığı iştah açıcı kokular. Ne tatlı bir sonbahar!

01 Ekim 2009

2 Yıl Önceydi


Hiç unutmuyorum. 2 yıl önceydi. Yasemin’i haftada 3 gün 3 saat katıldığı bir yuva programına götürüyordum. Henüz onu bırakmış, koca bir bardak suyumu ve bilgisayarımı yanıma almış, Defne’mi beslemek üzere, yerimi hazırlamıştım. Yaklaşık 1 saatlik emzirme seansıma başlamak üzere yerime oturmuştum. Evet iki bebeğimde sütümün yeterince bol olmamasından kaynaklandığımı düşündüğüm, ve talep arzı arttırır diyerek çaresiz kabullendiğim üzere her defasında bir saat emiyorlardı.

Biran kafamda ümitsizlik gölgeleri dolaştı. Kendime acıdım. Henüz 3 yasini doldurmuş bir bebeğim, henüz 3,5 aylık ikinci bir bebeğim vardı. Ailem uzakta, esimde uzun saatler çalıştığından, çok fazla nefes alamıyordum. 4 yıllık uykusuzluğum artık iyice sinirlerimi yıpratmıştı. Sıcakta kollarımda yatan bebeğime kızamıyordum ama, yapış yapış, o koltukta 1 saat kıpırdamadan oturacağıma sinirleniyordum. Tüm eğitimime karşılık, evde oturup, çocuk bakıp, ev temizleyerek, yemek yaparak geçirdiğim günlerime acıyordum. Zamanımın hızla tükendiğini ve benim hiçbir şey yapmadığıma, yapamadığıma, prangalarımı çözemediğime kızıyordum. Hep meşguldüm, dinlenecek vaktim yoktu ama, bana sorulduğunda şunu da yapıyorum diyebildiğim bir şey aklıma gelmiyordu. Okuyor olsan sınıf atlarsın, çalışıyor olsan kariyerin yükselir ama evde oturup çocuk bakınca sen hep ayni sensin, bir derece artmıyorsun, takdir gormuyorsun, başarini ölçemiyorsun. Evet iki güzel, değişilmez ürünüm, eserim vardı ama yaptıklarım görünmezdi.

Evet demiştim kendi kendime yaptıklarımı ölçülebilir hale getirmeliyim. Eğer not alırsam bilirim. Az mi yapıyorum, çok mu yapıyorum. A dedim sonra yaptıklarımı anlatırsam aileme arkadaşlarıma da gönderirim, onlarda geri kalmazlar bizden, gelişimimizi takip ederler. Bunu bir yere koyarsam istedikleri zaman bakarlar, resimde koyarım. Sonra ''nasıl bir blog yapılıyor'', diye yazdım sol elimle Internet Explorer’ın araştır kutucuğuna. Blogspot’in linki geldi karşıma. Öğrenmek için okudum, okudukça hoşuma gitti, hoşlandıkça yeni fikirler ürettim. Halka açık yaparsam, herkes okur, benim gibi evde ümitsizliğe kapılan annelere ilham veririm belki, diye düşündüm. Hem yaptıklarım hoşa giderse başarı haline dönüşür, bu beni motive eder, daha iyi yapmaya çalışırım işimi, yani anneliğimi. İşim için kendime bir motivasyon aracı bulmuştum.

Sol elimle kendime bir hesap açtım. Sol elimle ilk yazımın kopyasını çıkardım. 1 saat geçmiş, ben hiç anlamamış ama yenilenmiştim. Neşe içinde yatırdım mis kokulumu yatağına. Bulaşıklarımı yıkarken neşeyle gülümsüyordum, bloğumda anlatacaklarımı düşündükçe. İşte böyle başladı bu bloğun macerası tam iki yıl önce!

09 Eylül 2009

Yasemin Okullu Oldu


Kızımın doğum günü için Facebook’da ne düşünüyorsun bölümüne şöyle yazmıştım: “O gün ilk kez Allah’ın varlığına kafamda en ufak bir soru olmadan inandım, kendimi tamamen koşulsuz olarak O’na teslim ettim, kendimi ödüllendirilmiş, takdir edilmiş hissettim, hayatim ve içimde oluşan hayat için şükran doldum, 5 yıl önce, Yasemin’i ilk kez kollarıma aldığımda…”. Yaş gününden 2,5 hafta sonra okula başladığında ise bu sefer şöyle düşünüp yazmıştım. “ Eline ilk boya kalemini aldığından beri okula başlayacağı günü düşünüp göz yaşlarıma engel olamıyorum. Yavru kuşum yuvadan uçuyor….”. Bu senenin bizim için belki de en önemli olayı Yasemin’imizin okula başlaması idi.

Annelik çok çelişkili bir rol. Yorulur biran önce büyüsünler istersiniz, büyüdüklerini fark eder fark etmez pişman olursunuz. Hem yalnız kalmak istersiniz, hem de yanınızdan hiç ayrılmasınlar . Biran önce uyusunlar dersiniz, uyurken özler gidip gidip bakarsınız. Okula başlasın da biraz nefes alayım dersiniz, okulun ilk günü bırakıp dönerken bacaklarınız titrer geri gitmek ister. Bu kadar çabuk almayın kızımı, bir sene daha, bir senecik daha yanımda olsun. İşte bu çelişkiler içinde götürdüm kızımı ilk gün okula.

Allah’tan okulun ilk günü kısa ve ilk yarısında anne babalarda sınıfta oluyor. Birlikte verilen bir listede söylenenleri yaparak sınıfı keşfediyorsunuz. Sonra hep birlikte oturup, sınıf öğretmenlerinin okudukları hikayeyi dinliyorsunuz. Hikayede geçtiği üzere miniğinizin eline bir öpücük kondurup, nereye giderlerse gitsinler onların yanında olacağınızı söylüyorsunuz. Bizi ve öpücüğümüzü düşündükleri her an yanlarındayız.

Okulun ilk gününe babası katılamayınca, en azından birlikte özel bir şey yapabilmek adına, hep birlikte öğlen yemeğine çıktık. Yasemin’in en sevdiği restoranlardan birinde yemek yiyip, kızımızın önemli gününü kutladık.

Ertesi gün okul çıkışında Yasemin’e, o okuldayken onu çok özlediğimi söylediğimde, o kendi doğal ve saf haliyle “Ben kimseyi özlemedim, keşke okul daha uzun olsaydı!” dediğinde sevinçle gülümsedim. Anneliğin çelişkilerinden biri daha iste. Özlememesi negatif gözükebilir ama aslında bir sürü pozitif mesajı var. Okulu seviyor, kanatları uçacak kadar güçlenmiş. Benden uzaklaşıyor olması benim için hüzün verici olabilir ama onun hayattaki ilk adımlarının güvenli olması nedeniyle çok sevindirici. Diliyorum ki ömrü boyunca okulu, okumayı, öğrenmeyi ve ilerlemeyi hep çok sevsin.

28 Ağustos 2009

Özel Kutlama


Partiler büyük bir telaş getirdiğinden kızımızın 5. yaş gününü birde baş başa, sakin kutlamak istedik. Anne baba ve kız olarak önce sinemada “Ice Age’ i 3D olarak izledik ve çok eğlendik.

Sonra da hep birlikte yemek yedik. Böylece sadece Yasemin’in 5. yaş gününü değil, aynı zamanda bir aile oluşumuzun 5. yılını kutladık. Miniğime , bize ve herkese nice güzel yıllar, keyifli kutlamalar diliyorum.

18 Ağustos 2009

Yasemin’in 5. Yaş Günü Partisi



Parti sabahı herkes kendisine tahsis edilen görevin pesindeydi. Eşim sabah erkenden kalkıp masaları kapmış, annem poğaçalarını yoluna koymuş, bende o gün yapılacak salataları hazırlamıştım. Yemek dışında orada kullanılacak belki 10 ayrı kategoride paket hazırladım. Tamamen pasta törenine ait bıçak, servis, kağıt tabak, mum, çakmak, konfeti paketi. Yemek için kullanılacak tabak, bardak, kaşık seti. Dekorasyon için kullanılacak süsleme ve yapıştırma malzemeleri, balonlar. Çocuklara yaptırılacak aktivite oyuncakları paketi. Sanatsal çalışma yapmak isteyecekler için gene günün konusuna uygun kız ve erkek çocukları için boyama sayfaları, kolye setleri ve güneşlik yapma setleri paketi. Ayrıca kızımın çok sevdiği su oyunları içinde bir kova dolusu içi su dolu balon hazırladım. Bu arada esim pizzaları sipariş etmiş ve pastayı da eve ulaştırmıştı.



Önce parti yerini süslemek için gittik. Parti parkta olduğu için dekorasyonu basit tutmuştum. Denizi temsilen mavi balonlar ve yosunlar içinde yeşil gramofon kağıdı kullandık. Hepimizin giyeceği kıyafetleri ve aksesuarlarımızı önceden hazır etmiştim. Dekorasyondan sonra dönüp giyindik. Bu sefer yiyeceklerimizi de alıp parti alanına son turumuzu gerçekleştirdik. Masaya yiyecekleri dizip, müziği açtığım sırada, ilk misafirlerimiz gelmeye başladı. Bu müzik CD’sini bir gece önce özel olarak parti için hazırladım. İçine Yasemin’in çeşitli prenses filmlerinden en sevdiği müzikleri(ve itiraf ediyorum benimde) ve gene deniz temalı partimize uyacak Luau, Limbo gibi ada müziklerini ekledim. Pasta kesme zamanı içinse onun en sevdiği Stevie Wonder’in “Happy Birthday” şarkısını, gene kendimi tutamayıp mutlu olacağını düşünüp “Happy Birthday Princess” adli şarkıyı ve tesadüfen araştırmalarım sonucu bulduğum “Happy Birthday Yasmin” şarkısını da ekledim. Sabah günün havasını yakalamak için CD’yi çaldığımda, o her zamanki katı utangaçlığıyla birde böyle şarkı bulmuş deyip benimle dalga geçti.



Çocuklara biraz parkta oynama ve yemek yeme fırsatı vermek için, deniz kızını parti başlama saatinden 1 saat sonraya organize etmiştim. Deniz kızının beni hiç hayal kırıklığına uğratmadığını söylemeliyim. Bütün çocukların dikkatini çok güzel üzerinde toplamayı başardı. Hazırladığı sihirbazlık şovu içinde, hem hikaye anlatımı hem kukla gösterisi vardı ki, bu benim istediklerimin hepsini kapsıyordu. Şovdan sonra yaptığı kol ve yüz boyamaları son derece profesyoneldi. Balondan yaptığı hayvan ve diğer şekillerde inanılmazdı.



Denizkızının gitmesine yakın saatte, pasta kesimi için, sofrayı hazırladım. Hep birlikte önce İngilizce, sonra Türkçe “İyiki doğdun” şarkimizi söyledik. Pastayı 5 yıldır ayni yerden alıyoruz ve her zaman çok beğeniliyor. Hatta pasta siparişini verirken, pastacı kadına, bu sene besinci kere pastasını sen yapıyorsun dediğimde inanılmaz mutlu oldu. Üstelik bu kadın hep ayni yerde de çalışmıyor, evimize de hiç yakın değil, ama o nereye biz oraya takipteyiz. Şimdiye kadar 5 kere Yasemin’e ve 2 kere Defne’ye olmak üzere, sadece bizim aileye 7 pasta yaptı. Pasta yiyor ve yediriyorsak değmeli bence ve gene bir suru kişi pasta nereden diye sorduğuna göre emeğimize değdi. Birde buradan “Teşekkürler Titi!”


Pasta töreninden sonra dağılan çocuklara yer resimleri için tebeşirler verdim. Bu arada balon yapma makinesini çalıştırdım. Onlar yeni aktiviteye ısınırken, ben arabadan sabah hazırladığım, içi su dolu balonları ve aktivite oyuncağını getirdim. Çocuklar daire seklinde sıralanıyor. Su dolu balonu bir aletin içine koyuyorsunuz ve kuruyorsunuz. Elden ele dolaşırken, suresi dolunca içindeki balonu patlatıyor ve elinde oyuncak olan çocuk biraz ıslanıyor. Yasemin’in çok sevdiği su balonu savaşının daha hafif versiyonu için bundan daha iyisini bulamazdım sanırım.



Partiden ayrılan çocuklara önceden Yasemin ile hazırladığımız hediyeleri verdik. Çok iyi vakit geçirdiklerini söyledikleri için çok mutlu olduk.

İlk fırsatta partiden çekilen resimleri partiye katılan herkese gönderdim. Şimdilerde ise partide çekilen resimlerden hazırladığım, teşekkür kartlarını göndermeye hazırlanıyorum. Günümüze katılan herkese tekrar tekrar teşekkürler!

05 Ağustos 2009

Parti Hazırlıkları


Bir suredir Yasemin’in 5. doğum günü için heyecanlanıyoruz. 5 bir dönüm yaşı, artık tamamen bebeklikten kurtulduğu, yüzde yüz çocuk olduğu yaş. Bundan sonra hayatının önemli bir bölümünü geçireceği okula, başlayacağı yaş. Bizde bu yaşını unutamayacağı bir partiyle kutlamaya karar verdik.

Parti hazırlıkları her zaman güzel aktivitelere zemin hazırlar. Hatta bana sorarsanız, hazırlıklar partiden daha çok eğlendirir beni. İlk aktivitemiz partiye katılacakları belirlemekti. Yasemin çağırmak istediği tüm arkadaşlarının isimlerini tek tek saydı, ben de uzun bir liste oluşturdum. Bir yandan arkadaşları hakkında, ve onlarla neler paylaştığı üzerine sohbetler yaptık.

Davetiye göndermeden önce belirlememiz gereken önemli bir ayrıntı da partinin yeri ve zamanı. Parti yeri belirlemek de bizim için eğlenceli bir aktiviteye dönüştü. Çünkü kalabalık partimize mekan olarak bir park seçecektik, dolayısıyla parti yerini belirlemek için aklımda olan 3 parkı da ziyaret ettik. Ben parkları parti organizasyonu için incelerken, çocuklarda neşeyle oyuncakları denediler. Peş peşe 3 farklı parka gitmek, onları partinin kendisi kadar eğlendirdi. Sonunda Yasemin ile parti için en uygun parkı seçip, ismini not aldık.

Genelde partinin temasını belirlemek de, davetiye gönderilmeden önce yapılır ama biz bu defa bir turlu temada karar kılamadık. Yasemin her zamanki gibi bir prenses partisi istiyordu. Ona gecen senede prenses partisi yaptığımızı ve artık erkek arkadaşlarının da sıkılabileceğini hatırlattım. Akıllı bıdığım anlayış gösterdi. Dora/Diego partisi fikrimi kararlılıkla reddetti. Bir ortak karara varamayınca, geç kalmamak için, davetiyeleri tema belirlemeden 5. yaş günü daveti olarak gönderdim.

Tema için bize bir alışverişimiz ilham verdi. Çok sevdiğimiz bir markanın okyanus, denizkızı temalı koleksiyonundan kızlar için birer elbise beğenmiştik. Eve gelip elbiseleri denettiğimde o kadar beğendim ki, yaş gününde onları giymelerini teklif ettim. Yasemin sevinçle kabul edince, elbisesinin üzerindeki deniz kabuğu desenlerine bakıp, “ O zaman her şey denizle ilgili olsun, ne dersin, bu bir ‘okyanus eğlencesi’ partisi olsun mu?”, deyince Yasemin’in gözleri parladı.

Temamız belirlendiğinde aklıma ilk gelen şeylerden biri partiye bir denizkızı davet etmekti.Yasemin yıllardır yaş gününe Ariel çağırmamızı ister. 5. yaş gününde bu isteğini karşılama hevesim vardı. Biraz araştırma yaptıktan sonra eşime danıştım. Yasemin in 5. yaş gününün iyi bir fırsat olduğu konusunda oda benimle hemfikir olunca, Yasemin’le paylaştım. Çocuklarla suprizin bağdaşmadığına inanıyorum. Önceden ne kadar çok bilirlerse, karsılaştıklarında o kadar çok zevk alıyorlar. Bende her şeyi önceden mutlaka anlatırım, böylece karsılaştıklarında hazır oluyorlar,beklediğim tepkileri veriyorlar. Bir çok kişiden teklif aldım, web sayfalarını inceledim. Kiminin kostümünü beğenemedim, kiminin profesyonelliğinden kuşku duydum. Sonunda hem tavrıyla, hem web sayfasında anlattıklarıyla beni heyecanlandıran bir gruba rastlamıştım ama onlarda prensip olarak Disney kahramanlarını canlandırmıyorlar, kendi dizaynlarını kullanıyordu. Kendilerine ait denizkızı kahramanları da vardı ama Ariel değildi. Yasemin’in kendini bildi bileli en sevdiği prensesti Ariel. Ariel yerine başka bir denizkızı güldürecek miydi onun yüzünü? Biraz düşündükten sonra ona danışmaya karar verdim. Yaz okulundan aldığımda, arabada “Seninle yaş günün hakkında konuşmamız lazım” dediğimde ayni ciddiyetle “Tabii konuşalım” diye cevap verdi. Evde elemelerim sonucu olan iki Ariel’i ve birde Ariel olmayan denizkızını gösterdim. Yapabildiklerini anlattım. Neden Ariel olmayan denizkızına meyil ettiğimi onun anlayabileceği bir dille açıkladım. “O zaman denizkızı olsun”, dedi. “Ama Ariel olmayacak bu biliyorsun değil mi?” diye anladığından emin olmak istedim. “Anladım, Ariel’in bir suru kız kardeşi var, onlardan biri mi?’ diye sorunca ne kadar ciddi ve akilli cevaplar verse de karsımdakinin halen bir çocuk olduğunu keşfettim. “Hım, evet sanırım onlardan biri” diye cevap verdim yine ciddiyetle. Biraz daha masallar dünyasında yaşasın kızım, zaten gerçek dünyada çok neşeli haberler yok.

Şimdilerde partide çocuklara vereceğimiz hediyeleri hazırlıyoruz. Aslında fikrim her çocuğa birer canlı balık hediye etmekti. Akvaryuma gidip basit bir kapta yaşayabilecek tek balığın beta’lar olduğunu keşfedince ve betaların hayalimdeki sevimli gold fish’lere göre çirkince sayılabilecek balıklar olması nedeniyle ve de gelecek çocukların sayısının 30’a yaklaşması ve benim 30 balığı tek tek kavanozlayıp transferinin yapmamın zorluklarını anlayınca, bu parlak fikrimi şimdilik beklemeye aldım. Onun yerine sallayınca yüzeylerinde deniz yaratıkları yüzen meyve suyu bardakları aldım. Sıcak suya atılınca şişip deniz yaratığı şekli alacak oyunlar aldım. Yasemin bu kadar mi kızlara kolye erkeklere onların seveceği bir şey ve de çikolatalar koymamız lazım deyince koşup bugün onları da temin ettim. Bu çocukların yüzünde gülümseme görmek için yapmayacağım şey var mi? Yok gibi. Simdi Yasemin çok sevdiği ve heyecanlandığı için birlikte dekorasyon malzemelerini almaya gideceğiz. Ben olası bir stresi ortadan kaldırmak için çoktan ön araştırmamı yapıp neler alınacağını belirledim bile. Simdi bir iki şeyde fikrini soracağım ve o alışverişlerini sepete koyacak. Tüm partinin zevkini, parti gününe bırakmak haksizlik olur, o partinin hayaliyle, hazırlıklarıyla, eğlenceyi uzatabildiğimiz kadar uzatmak niyetim.



19 Temmuz 2009

Hayatımdaki Renkler

Mavi Pembe Beyaz

Sabahları odamın kapısını gürültüyle açıp “Günaydın Anne!” diyen bu suratta, mavi pembe ve beyaz, en sıcak halleriyle birleşmişler sanki. Berrak beyaz teninde açılan mavi gri gözler başkasında olsa çok soğuk durabilirdi ama gözlerindeki ışıltı ve yanaklarındaki pembe güller, suratının her zaman en sıcak renklerde ışıldamasını sağlar.

Çoğunlukla bana kalan zamana doyamayıp uykumdan çaldığımdan, sabah güneşinden kaçarım. Ama gözüme çarpan ilk yansıma Defne’den gelirse başka. Bu çocuğun suratının ifadesi, sabahları hiçbir güneşin aydınlatamayacağı kadar büyük bir aydınlık verir suratıma.

Pastel mavi, pastel pembe, beyaz…Defne’de birleşince içime verdiği sıcaklık Kırmızı!


Kahverengi Yeşil

Yeşil ve kahverengi sürekli kavga eder gözlerinde. Heyecanlı ise,ağladıysa, ya da sevinçliyse hep yeşil bakar, sinirliyse alttan alttan kahverengi.

Gür kahverengi saçları, güneşin ısrarına dayanamaz, sari ışıltılar kazanır yazın. O kadar ısrarcıdır ki güneşin altında yasamaya, güneş kremleri fayda etmez, kahveye döner bembeyaz teni. Sakin sakin dolaşırken bahçede bir pumaya benzer. Gözlerinin renginin kararsızlığı, bakışlarına, hareketlerine ulaşmaz. Hep ne istediğini, neyin pesinden gideceğini bilen kararlı adımlar. Özgürdür tavırları, engelleri sevmez ama gözleri gözlerime zincirlenir çoğu zaman, karşı koymaz. Bana mi öyle gelir bilmem, hiçbir göz bana bakarken bu kadar aydınlanmamıştır;gözlerime öyle memnun,öyle şefkatli, duru, yeşil yeşil bakar. İşte böyle göz göze geldiğimiz zamanlarda benim içim hep Kırmızı!

16 Haziran 2009

Defne’nin Birinci Yaş Günü







Defne’nin birinci yaş günü, Türkiye seyahatimize rastladığı için, çok sevinmiştik. Tıpkı Yasemin’de olduğu gibi ilk yaş gününü birinci dereceden akrabalarımız ve dostlarımızla kutlama imkanımız oldu.Yaş günü temamız doğal olarak “1. yaş” idi. “Yaşasın ilk yani en zor yılı başarıyla tamamladık!” teması.

Defne’nin birinci yaş günü partisi için, ev sahipliğine Ömür teyzesi talip oldu. Partilerdeki başarısını bildiğimden sevinçle kabul ettim. Böylece bana sadece katılacakları belirleyip davetiye göndermek ve dekorasyon malzemelerini temin etmek kaldı. Dekoratif malzemeleri ve pasta servisinde kullanılacak kağıt tabakları ben yola çıkmadan buradan aldım. Bazı dekoratif malzemeler ise zaten zamanla birikmiş olan parti malzemeleri kutumda hazırdı.








Ömür teyzesi çok güzel bir çay menusu hazırlamış, minikler için renkli düğme şeklinde kurabiyeler yaptırmayı da ihmal etmemişti. Özel birinci yaş günü pastasını ise o sırada Bağ Pastanesi’nde çalışmakta olan Gizem ablası üstlendi. Böylece yediğim ve gördüğüm en güzel pastalardan birisiydi Defne’ninki. 1 şeklinde, badem ezmesi ile kaplı, üzerinde konusuna çok uygun kelebek şekerlemeler olan, çok zarif bir pasta.







Seferi olduğumdan, çocuklara aktivite olarak, boyama takımı ve ipe boncuk dizme seti dışında aktivite hazırlayamamıştım. Zaten birinci doğum günleri genel olarak çocuğun kendisinden çok büyükler için hazırlanan bir kutlama partisi oluyor. Şanslıydım çocukluk arkadaşım Emel, oyun hamuru seti ve yap bozlardan oluşan aktiviteler getirmişti de hep birlikte bol bol oynadılar.




Partinin sonunda hediyeler açılırken Defne’nin keyfine diyecek yoktu. Çocuklar ayrılırken her birine yaşlarına uygun olacak şekilde oyun hamuru, M$M çikolata paketi, çıkartma, toka gibi aksesuarlardan oluşan paketleri verildi. Partide yaptıkları kolye ve bileziklerde bu paketlere ilave edildi. Bu güzel günü bize kazandıran Ömür teyzeye ve konuklarımıza partiden sonra yazılı olarak teşekkür etmeyi unutmadık tabii.









Genelde yaş günü partisi eğer tam doğduğu güne rastlamazsa aramızda özel bir pasta üfleme seremonisi yaparız. Bu hem bize bu önemli olayı sakin, kendi başımıza yaşama imkanı veriyor. Defne ile de asil partiden önce böyle bir kutlama yaptık. Böylece mum yanınca ne yapması gerektiğini de görmüş oldu. Binci yaş pasta üfleme merasiminde Yasemin’de dahil tüm çocuklar içinde gördüğüm en mutlu bebekti. Omur boyu mutluluklar bebeğim.





09 Haziran 2009

Neler Yaptık

Zaman….Her gecen gün daha da hızlandığını düşünüyorum. Herkes için ayni olsa gerek ki ya akmak ya da uçmak fiilleriyle birlikte kullanıyoruz zamanı.Günlük tutarak yakalamaya çalışıyorum anları ama çok da gücüm yetmiyor. İşte gene ne çabuk akmış zaman, her gün düşünmekle birlikte, Şubattan beri ilk kez, yazabiliyorum annelik günlüğüme.

Şubattan beri ne çok değişim yaşadık. Çoklar, çünkü bebeklerimizin büyüme hızıyla hayatımızda değişiyor. Onların ihtiyaçları doğrultusunda yeni yeni yönlere doğru akıyoruz sürekli, değişiyoruz.

Aslında sene başında her gecen yılın muhasebesini yapıp, yeni yıl için amaçlar belirlemeye çalışırız ya, ben iste bu sene bunun sadece annelik bölümüne konsantre bir şeklini yapmak istemiştim. Düşündüm de neden şimdi yapmayayım. Gecen yazdan bu yaza neler yaptık? Hepsini simdi bitiremem ama fırsat buldukça genel başlıklar halinde yazacağım.

Yaz dönemine başlangıçı, düğme gözlümün yani Defne’min doğum günü olan Mayıs 23 olarak kabul edersem, aslında bizim için çok önemli bir gün olan Defne’nin birinci yaş günüyle başlamalıyım anlatmaya.

23 Şubat 2009

Oyun Günleri




Son zamanlarda günlerimizi misafir ağırlayarak geçirdik. Uzun süren yağmurlu soğuk günlerin, çocukların iyice bunalmasına sebep olması ve sonuçta da evde büyük kavgaların yer almaya başlaması, Yasemin’in kız kardeşine gittikçe daha sert davranması, beni bir çözüm arayışına itti. Sonra denemeye değer diye düşünerek evde bir seri oyun günü düzenlemeye karar verdim.

Tam taşınma surecinin içinde Yasemin’ in bir iki sınıf arkadaşına oyun günlerine çağrılmıştık. Yasemin’de hemen kendi davetlerini vermek istemiş ama durumumuzun müsait olmamasından dolayı bugünlere kadar ertelemiştim. Önem verdiğim şeylerden birisi çocuklarıma verdiğim sözlerimi mutlaka tutmak, bu konuda hem onların güvenini kazanmak hem de doğru olan hakkında iyi bir örnek olmak. Bir diğeri de onların isteklerini dinlemek, makul olanları yerine getirmek. Yasemin’ in sevdiği arkadaşlarını evine davet etmek istemesi ve odasını göstermek istemesi, saygı duyulması gereken bir istek. Ona bu konuda yardımcı olarak onun isteklerinin bizim için önemli olduğunu göstermek, onda kendi değerinin bilincini yerleştirecek. Onda daha güçlü bir kişilik geliştirecek. Ne kadar çocuk da olsalar her zaman saygıyı hak ediyorlar benim gözümde. Zaten saymadığınız çocuklardan nasıl saygı bekleyebilirsiniz ki? Ya onlar nasıl kendi değerlerini bilip, toplum içinde kendilerini ifade edebilirler?

Neticede Yasemin muradına erdi. Uzun zamandır odasını, yeni evini, oyuncaklarını göstermek istediği arkadaşlarını evinde ağırladı. Tek başına oynamak dahi istemediği oyuncaklara arkadaşlarının gösterdiği ilgi, onunda ilgisini arttırdı. Arkadaşları gittikten sonra bile o oyuncakların başında çok zaman geçirmeye devam etti. Kardeşiyle ilişkisinde bir mucize gerçekleşmese de, ciddi bir düzelme oldu. Arkadaşlarının kardeşine gösterdiği ilgi onunda Defne’yi yeniden değerlendirmesini ve yavaş yavaş onunda bir oyun arkadaşı olmaya başladığını görmesini sağladı. Yani bu yoğun oyun günlerinden bize beklediğim üzere çok pozitif değerler kaldı.

Yasemin hızını alamayıp, yeni parti fikirleriyle , davetli listeleriyle taleplerde bulunmaya devam ediyor. Ne diyebilirim, annesinin kızı!

05 Şubat 2009

Kağıt Tabaktan Hayvanlar




Yasemin’in okulunda birkaç haftadır yaptığı kağıt tabak ve bardaktan hayvanlar çok hoşuma gitti. Yaş günleri, oyun grubu toplantıları ya da boş zamanlarda güzel bir aktivite olur diye düşünüyorum. Hem malzemeleri kolayca elde edilebiliyor, hem de yaratıcılığı sınırlamıyor. Makas, kağıt tabaklar, boya kalemleri , tutkal ve biraz hayal gücü tüm ihtiyacı karşılıyor. . Düşünsenize bir kağıt tabak elinize alıp bunu nasıl bir zürafaya, aslana ya da kaplumbağaya dönüştürebiliriz diye düşünmek bile yeterince eğlenceli olabilir.




22 Ocak 2009

Büyüyorlar


Kahvemin üzerine ilave ettiğim süte bakıyordum. Soğuk süt, fazladan ısınmış suya değince sağa sola hareketlerle ama kahveye de karışmadan dönmeye başladı. Fırtına sırasındaki gökyüzü gibi diye düşündüm. Tıpkı benim yüreğim gibi. Defne 2 yas bunalımlarına girmek için tamda anneannesini Türkiye’ye uğurladığımız, onsuz hayatımıza alışmaya çalıştığımız donemi seçmişti. Kahvaltı sonuna kadar o kadar fazla patlama yaşadı ki beni de ümitsizliğe sürükledi. İsyan ettim Allah”ım benimde düzgün ve sakin bir hayatim olacak mi diye? Büyük bebeğim Yasemin, “Anne Defne büyümüş!” diye bağırdığında tam bu umutsuzluk içindeydim.

Silkinerek başımı cevirdim. “Ne demek istiyorsun?” dedim. O, suratında koca bir gülümseme, gözlerinde masum ışıltılar, “Baksana!” dedi. İki eliyle kardeşinin ellerini yakalamıştı. "Artık ellerini tutarken", belini büktü, “böyle yapmıyorum, düz durunca da elleri bana yetişiyor! Neredeyse benim boyumda!!!” Ben asıl onun bunları keşfedecek, yorumlayacak yaşa geldiğine şaşarak “Büyümüş mü?” dedim. Yüzü kararsızlıkla bulandı, hemen toparlayıp “ Aferin benim akıllı kızıma Defne’miz büyüdü tabii!” dedim, onun coşkusuna katılarak. “Yakında sana arkadaş olacak.” Yakında sizde bana arkadaş olacaksınız diye düşündüm içimden.

Bunu bir işaret olarak aldım. Ümitsizliğe kapıldığım anda, Allah bana bir işaret göndermişti iste. “Büyüyorlar” diyordu, “Hepsine, her şeye değiyor….”

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...