06 Mayıs 2010

Annenin Zamanı (Anneler Gününüz Mutlu Olsun!)

Her uçuşta mutlaka gözüme takılır ve beni düşündürür.“Tehlike anında düşen basınç maskelerini lütfen önce kendinize, sonra çocuğunuza takın.” . Çok basit bir mantıkla, anne babaları uyarıyor. Çünkü içgüdüsel olarak yapmak isteyeceğimiz ilk şey, yavrularımızı kurtarmak olacak. Peki kendimiz boğulurken, çocuklarımızı nasıl kurtaracağız? Ancak kendimizi güvenceye alırsak, onların güvenliğini de sağlayabiliriz. Peki normal hayat akışında bu durum farklı mı? Mutlu olmayan bir insan, mutlu çocuklar yetiştirebilir mi?


Etrafımda içgüdülerinin tuzağına düşen bir çok anne var. Kendim de sıklıkla bunlardan birisi oluyorum. Kimse benim çocuğumu benden çok düşünemez, kimse ona benim kadar iyi bakamaz, kimse benim kadar ne yapılacağını bilmez, dahası onlar bensiz yapamaz. Önce çocuklarımızın bizsiz yapamayacağına inandırıyoruz kendimizi,eşimizi ve çocuklarımızı. Sonra kendimizi esir gibi hissedip, kendimiz için hiçbir şey yapmadığımıza sıkılıyoruz, onların bizden isteklerinin bitmediğinden, bizsiz bir şey yapamadıklarından yakınıyoruz, boğuluyoruz.


Kim bilir kaç kere kendimi boğdum? Boğulurken etrafımdakileri de çektim.Birkaç kotu tecrübeden sonra artık semptomları biliyorum. Ne zamanki evdeki bağrışmalar artıyor, kızlarımın yaptığı yaramazlıkların içindeki espriyi göremiyorum, onlarla dans etmeyeli bir zaman olmuş, oyunlarına katılmıyorum, daha kötüsü, şükürlerimin yerini şikayetler almış, yaşananların negatifliklerine konsantre olmuşum pozitiflerinden çok, anlıyorum ki boğuluyorum. Fark eder fark etmez, kafamda o resmi donduruyorum, kendim dışına çıkıp bakıyorum ve hayatımdaki eksiği görmeye çalışıyorum.


Aileme faydalı olabilmek için, kendimde ön plana koymam gereken şeylerin listesini yaptım:

Uyumak : 6 yıldır az uykuyla idare ettiğimi düşünüp, sevinmeye başlamıştım ki sağlık problemlerim oluşmaya başladı. Hangi doktora gittiysem az uyuduğumu söyledi. Az uyumak bağışıklık sistemini düşürüyor, sinirleri yıpratıyor. Üstelik borcunuzu bire bir geri ödemeniz gerekiyor, yani 5 saatlik eksiği ertesi gün bir saat fazla uyuyarak ödeyemiyorsunuz, erken yaşlanıyorsunuz. Oysa ailenizin genç bir anneye ihtiyacı var, sağlıklı bir anneye ihtiyacı var, sabırlı bir anneye ihtiyacı var. Bu benim edinmeye çalıştığım yeni bir alışkanlık, erken yatmak.

Spor : Spor yapmanın sağlığa etkilerini biliyoruz. Çocuklarımızın hareketli olmaları sağlıklı, bu yüzden onlara bol bol aktivite yaptırmalıyız. Peki kendimiz yeterince aktif değilken bu nasıl olacak? Sonra onların spor yapan sağlıklı bireyler olmaları için iyi örneklere ihtiyacı yok mu? En çok kime bakıyorlar? Üstelik negatif enerjimin en çok biriktiği zamanda bana en iyi gelen şey spor yapmak. Oksijen içime girmeye başladığı andan itibaren çok daha olumlu ve çözümcü düşünmeye başlıyorum.

Kendime bakim: İtiraf edin güzel göründüğünüzde kendinize saygınız artmıyor mu? Ya çevrenizdekilerin size bakışları nasıl değişiyor? Buna çocuklarınızda dahil. Hem kendimi daha iyi hissetmek, gözlerimi ellerimden ya da saçlarımdan kaçırmamak için, hem de kızlarımın önünde iyi bir örnek olabilmek için buna da inatla çaba harcamaya çalışıyorum. Benim gibi çok süslenmeyi sevmeyen biriyseniz, ona vakit ayırmak da zor gelecek ama bir kere oraya vardınız mı, çıkınca uzun süre mutlu oluyorsunuz.

Eşimle bas basa vakit geçirmek: Tabii en sevdiğim aktivitem, çocukları bırakıp baş başa yemeğe çıkmak. Belki Türkiye’de ailesine yakın yaşayanlar bilemezler, ama burada aile yardımından uzak yaşamaya alışmış bizler, kendimize göre bir yaşam tarzımız var. Biz her şeyiyle tek başına ayakta durmayı başarmak zorundayız. Bu yüzden midir bilmem, bazı arkadaşlarım eşleriyle baş başa aktivite yapmak gerekliliğini unutmuş durumdalar. Çoğu çocuğunun varlığının yemeği etkilemediği yönünde. Ben farklı düşünüyorum. Çocuğunuz etrafınızdayken annelik rolünüz her şeyin üzerine çıkıyor. Kendinizi en doğal halinizle, dişi halinizle yaşamanın bir yolu yok. İçimizdeki dişiyi öldürmenin çocuğumuza faydalı olacağına da inanmıyorum. Çünkü çocuğunuz sizin hayat arkadaşınız değil, onlar kendi ayakları üzerinde durup, vakti geldiğinde ayrılmak üzere bize emanetler. Bir gün gelecek ve kendi yaşamları olacak, oysa bizim yaşamımızın yoldaşı eşlerimiz. Ailecek yenen yemeklerin, birlikte geçirilen vakitlerin keyfine doyum olmuyor tabii ama baş başa geçirilecek özel zamanların da tadı farklı. O zaman annelik kimliğinden çıkıp, gerçek ara verdiğimiz zaman. El ele tutuştuğumuz, bazen birbirimizin kulağına gizli şeyler fısıldadığımız, tekrar gençleştiğimiz, çocukların yaşına uygun olur diye endişelenmeden seçimlerimizi yapabildiğimiz zaman. Bölünmeden konuştuğumuz, gizli korkularımızı açtığımız, gene biz olduğumuz zamanlar….İstediğim sıklıkta yapamıyorum ama düzenli olarak programlamaya gayret ediyorum. Üstelik onlarda masaya otur, yemeğini ye, baskıları olmadan yaşıtlarıyla oynayıp, pizza yedikleri ve hafta sonu sineması seyrettikleri bir yere gidiyorlar. Bırakmamıza kızmıyorlar ama niye erken geldiniz diye kızıyorlar.


Arkadaşlarımla vakit geçirmek: Arkadaşlarla geçirilen bir kaç saatin, bir kahve üzerine yapılan sohbetlerin, psikolojimiz üzerine faydalarını konuşmaya gerek var mi? Buna ek olarak kendimizi zenginleştirmek için keyifli bir fırsat. Çocuk yetiştirmek sadece onları iyi besleyip, temiz bakmakla sınırlı değil. Dışarı açık olacaksınız, beyninizi çalıştıracaksınız, kendiniz dolduracaksınız ki, dönüp çocuklarınıza en iyi fırsatları sunabilin.

Hobilerime zaman ayırmak:

Tabii ki blogum basta olmak üzere, bazen buraya uygun olmayanları defterime, yazıyorum. Bu benim kafamda taşıdığım yüzlerce düşünceyi başka bir medyaya dökmemi sağlıyor. Ve genellikle yazdıklarımı okuyunca, problemler o kadar da önemli gözükmüyor.


Eğer eşim evdeyse (genelde geç vakitlere kadar çalışır), ve ben gerçekten gün içinde çok bunalmışsam, bir saat izin isteyip kitapçıya koşuyorum. 1 kahve, baharatlı Hint çayı ya da beni o anda mutlu edecek bir atıştırmalığa karar verip, dedikodu ve bayan dergilerine dalıyorum.

Kitap okumayı sevdiğimden bir kitap kulübüne katildim. Ayda bir toplanıyoruz, ortak seçilen bir kitabi okumuş okuyoruz, ya da hepimiz çocuklu kadınlar olduğumuzdan gayret etmiş oluyoruz. Çünkü genelde bitmiyor. Birazcık kitap üzerinde, bolca günlük problemlerimizden konuşup, şarap içip, rahatlıyoruz. Benim için, ayin kitabini almak bile keyifli bir zaman dilimi. Kendime değer veriyor hissediyorum.O kitapçıya girip, alacağım kitabin ismiyle raflara yaklaşmak, yeni kitapların kokusunu içime çekmek, son çıkan kitaplara kısaca göz gezdirmek, kapaklarını okşamak, okunabilecek yeni şeyler keşfettiğimde kalbimin hızlanması, hepsi özel tecrübeler ve kitap kulübünün baskısı olmasa ayda bir bile yapamayacağım belki.

Gönüllü isler yapıyorum. Bu benim için, içinde bulunduğum topluma bir geri veriş. Hiç bir karşılığını beklemeden yaptığım bir iyilik. Bunun ruhu temizlediğine, ve olumlu bir şekilde çocuklarıma ve bana döneceğine inanıyorum. Üstelik gene çocuklarıma iyi örnek olduğunu düşünüyorum. Bazı şeylerin karşılığı sadece iç huzurudur ve sizi tamamlar.


Daha çok hobim olabilir, ama şu andaki durumuma bu kadar sığıyor. Çok gibi görülebilir. Oysa bir kere sisteminizi kurdunuz mu, haftada ortalama birkaç saatinizi harcayarak hepsini yapabiliyorsunuz. Tabii şartlar elverdiğince.Önemli olan ipin ucunu kaçırmamak, her şeye rağmen gayret etmek.


Bunları yaptığımda ne oluyor peki? Ruhum doymaya başlar başlamaz, çocuklarımı düşünmeye başlıyorum.Beni bunaltan kızlarıma, gün boyunca verdiğim tepkileri düşünüp üzülmeye, vicdan azabı çekmeye başlıyorum, biraz ezik, ama bolca sevgi dolu geri dönüyorum. Kavuşmamız muhteşem oluyor.
NOT: Bu yazıdan sonra yeni bir bölüm eklemeye karar verdim. Zaman zaman kendime ayırdığım zamanlar hakkında da yazacağım. “Annenin Zamanı” etiketi altında okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...