10 Ocak 2012

Jack London Meydanı'nda



Yeni yılın ilk günü güneşli bir sabaha kalkınca, artık uzun zamandır özlemini duyduğum, Jack London Meydanı'na gitmek şart oldu. Bizim deniz görebileceğimiz en yakın mesafe orası sanırım. Üstelik lise yıllarımdan beri hayran olduğum yazara adanmış, küçük bir açık hava müzesi de var orada. 

Müzenin tek Jack London'dan kalan objesi, Vahşet'e Çağrı ya da Beyaz Diş'i yazarken bulunduğu Alaska'da kaldığı kulübe(bulup getirmişler) ve içinde kullandığı eşyalar. Jack London'ın kulübesinin yanında otantik, o zamandan kalma, Jack London'ın zamanının çoğunu geçirdiği bir kulübe bar vardır; Heinolds'. Şimdiki adına Jack London's Rendezvous eklenmiş. İçerisi derme çatmadır, yeri bile eğimlidir. Eski usul bir viski içebilirsiniz orada. Eski Amerika'da hissedebilirsiniz kendinizi. Hatta hayal gücünüzü kullanırsanız, yan masada Jack London'ı yazı yazarken görebilirsiniz. 


Jack London'ın Alaska'da geçen eserleri değildir beni etkileyen. Ben yazarın eski, keşfedilmemiş Kaliforniya'nın bakir doğasını resmettiği kitaplarını severim. Onun sayesinde, bütün gençliğim, nasıl yerlerdir buralar, kimbilir ne kadar hoş olur oralarda bulunmak, hayallerimle geçti. Şimdi, o hayalini kurduğum yerlerde olmak, belki de bana sunulmuş bir hediye. Onun yazılarında resmettiği dev ağaçları, uçurumlara çarpıp, havalara sıçrayan dalgalarını, birbirinden değişik deniz canlılarını, gözlerimle görüyorum şimdi. Onun bu romanları yazarken yazdığı yerlerde yaşıyorum. Ve ne zaman canım sıkılsa, nefes alamadığımı düşünsem, onun adı verilmiş bu meydana koşuyorum. Orada en güzel manzaralı Barnes and Noble'da(şu anda kapalı) kahvemi yudumluyorum. Bir yanımda kitaplar, diğer yanımda okyanus, kendimi anne kucağında gibi güvenli hissediyorum. 

Kızlara da aşılamaya çalışıyorum Jack London sevgimi. Bakın diyorum bu kurt, Jack London'ın romanından. Bu kulübe Alaska'da imiş, buraya getirmişler. Düşünsenize buzların üstünde bu küçücük kulübede nasıl yasamış? Nasıl yazmış? "Tek oda, tuvaleti yok, şu kova mı tuvalet?" diye soruyor Yasemin. "Sanırım dışarıya çıkıyordur o iş için." diyorum. Hayal etmeye çalışıyoruz büyük yazarın yaşantısını. 

Ben bu kadar anlatıyorum ama,  buranın en meşhur meydanı zannetmeyin. Aksine burada yıllardır yaşayan bir çok insan, hiç gitmemiştir bile. Jack London meydanı Oakland'dadır. Oakland pek matah bir semt değildir, çeteleri ile meşhurdur, ismi korkutur. Oysa kötü mahallesi olduğu gibi, çok nezih, güzel mahalleleri de vardır. Bizi ziyaret eden misafirlerimizi mutlaka götürürüz biz oraya. Hepside çok memnun kalırlar. 

Şimdilerde, şimdiki belediye Ak Parti mi dedirten cinsten, altından girip üstünden çıkmışlar meydanın, yepyeni, parlak bir semte dönüşmüş. Hoş restaurantlar açılıyor her bir yana. Ben biraz hüzünlendim, salaş, otantik halini tercih ederdim.

Öyle güzel bir gündü ki, 4 saat öyle açık havada kaldık. Bir ara dondurmacıda verdiğimiz mola hariç. Defne arkadaşıyla bir masaya oturup dondurma yiyip gülüştü. Yasemin arkadaşıyla ayrı masaya oturup, Harry Potter tartıştı, biz onların ne kadar büyüdüğüne şaşırdık. Anne babalar olarak, küçük bir masanın başında, ayakta sohbet edip, kahvelerimizi yudumladık. Her zamanki gibi oradan ayrılma hediyemiz, iç huzurumuzdu. Eve dönüp yılbaşından kalanları yedik mutlulukla…








Jack London heykeli

8 yorum:

  1. Ben ilk kez 2004 yılında Yasemin'in doğumu için geldiğimde götürmüştünüz beni Jack London Square'e..... Büyülenmiştim; Ben de Jack London hayranlarından biri olarak en sevdiğim iki kitabı Ay Vadisi ve Martin Eden'nin (ki Martin Eden insan azminin insanı nerelere götürebileceğini okumak beni büyülemişti ve belkide yaşamımda önemli km taşlarından biri o kitap olmuştu) yazarı o beni etkileyen kalemin anıları ile harmanlanmış bu meydana sevdalanmıştım. Bu yazıyı okumak beni hüzünlendirdi. Bir daha kimbilir ne zaman oraları görebilirim yada görebilirmiyim bilmiyorum ama keşke sevdiğim ilk gördüğüm şekilde kalmış olsaydı. Bazen Teknolojiden hoşlanmadığımı düşünüyorum... İnsanoğlu kendi sonunu hızlandırmada nede aceleci... Kalemine ve yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. cok güzel kareler yakalamissin cicim, bayildim gorüntülere ve soyle hissettim; keske ben de senin cocuklarindan biri olmanin sansini elde etmis olsaydim. ne güzel, ne dogru bir annesin.

    YanıtlaSil
  3. Biz burada arkadaşlarla şakalaşıyoruz bazen, tek derdimiz ileride terapistlerine bizi az anlatsınlar diye...Yani illaki anlatacakları, şikayet edecekleri birşeyleri olacak annelerinden..

    YanıtlaSil
  4. Şaka bir yana asıl düşüncem şu. Ya sandığım kadar çok zamanım yoksa, ya anlatmak istediklerimi anlatamadan ayrılma zamanım gelirse. Öyle ya hiçbirimiz bilmiyoruz ki ona göre zamanımızı dağıtalım. Bu nedenle anlatabildiğim kadar anlatmak istiyorum onların işine yarayacak şeyleri, ya da hep güzel anılar oluşturmaya çalışıyorum anımsayabilecekleri. Hiçbirşey olmazsa yazılarım ve resimlerim kalacak onlara.

    YanıtlaSil
  5. Anlatacak bir şeyleri olan insanların zamanları hiç yetmezki...
    Her son onlar için erkendir, her ayrılık aceleye gelmiştir oysa daha ne çok aktaracakları vardır... Zaman zaman sonu yani bu boyuttaki sonu düşünmek korkutuyor beni kendi sonumdan çokta sevdikleriminki... Bırakmayı düşündüğün miras bana göre birçok maddeden daha değerli eminim kızlarında öyle düşünecek... Herşeyin sıralısı ve hayırlısı ..

    YanıtlaSil
  6. Merhaba Çiğdem,

    Jack London Meydanı ve çevresinde günler geçirdim... Amerika'dan geleli henüz yirmi dört saat bile olmadı ve sizin bu yazınızı okuyunca, gözlerimden iki iri inci tanesi döküldü... İyi insansınız... Tebrik ederim...

    Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...