15 Haziran 2010

Çölde Tatil




(Gecikmiş bir yazıdır. Tatili yapalı 2 ay oldu.)

Okulların bahar tatilini fırsat bilip, çocuklarla güzel bir tatil yapmak istedik. Tembel tatili olmalıydı her şeyden önce. Gündüzleri kumsalda yatmalı, geceleri eğlenceyi kapımızın önünde bulmalıydık. Böyle bir tatili en yakın nerede buluruz diye düşündük taşındık, sonunda arabaya eşyalarımızı doldurup, bir çölün derinliklerine doğru hareket ettik.


Prensesler gibi karşılanan miniklerimizi, çabucak doyurabilmek için, eşyalarımızı odamıza yerleştirir yerleştirmez dışarı çıkıp, yemek yiyecek bir yer aramaya başladık. Saatin geç olması nedeni ile, çoğu bara dönüşmüş restoranı geçerek, koca piramidin içindeki Mc Donald’s a ulaştık. Mönü her zamankinden de olsa, hiyeroglif yazıları, mistik havası içinde, hepimiz için değişikti akşam yemeği. Koca sfenkslerin arasından geçip, Tutankamon’u selamladık ve otelimize geri donduk. Kalabalığın içinden geçip, gizli geçidi bulup, odamıza dönmek, büyük bir nimetti bizim için. Çok sorgulamadan, dördümüz birden mutlu bir uykuya daldık.






Sabah, tropik ağaçların gölgesinde ettiğimiz kahvaltı bizim için çok keyifliydi ama miniklerin sahile inme ısrarları yüzünden, kısa kesip,Mandalay Bay’in kumsalına indik. Haklarıydı, bütün yol boyunca gık dememişlerdi, bu kumsala erişebilmek için. Otele geç varınca, ertesi günü beklemek zorunda olmaya bile dayandılar. Bizde karşılığında, dileyin bizden ne dilerseniz dedik. İstedikleri gibi yan otelin tembel akan nehirlerine kendimizi bırakıp, şelalelerin altından geçtik. Denizin dalgalarında saatlerce kıkırdayan miniklerimize, saatlerce bakmaya doyamadık. Sonra, gizli otelimizin saklı havuzuna sığındık .





Çocuklar tam planladıkları gibi geç vakte kadar yüzünce, akşam yemek için gene çok geç bir saate kaldık. Allah’tan Venedik’te gündüzler uzundu, bu nedenle oraya vardığımızda gecenin farkına varmadık. Güzel yemeklerinin kokusunu içine çektiğimiz, İtalyan bir restoran da sıra beklerken, kanalların kenarında durup, şarkılar söyleyerek müşterilerini dolaştıran gondolcüleri izledik. Yemekten sonra, gizli kapımıza ulaşmak çok zor oldu ama, bir kere geçtik mi, gene konforlu odamızdaydık işte.



Ertesi gün, enerjimiz yüksekken bir aktivite yapmaya karar verip, Bellagio’nun muhteşem bahçelerine koştuk. Bahar temalı bahçe sergisine doyamasak da, karnimizin açlığı bizi otelin muhteşem büfesine doğru sürükledi. Dönüşte otelin sanat dolu koridorlarından dolaşarak arabamıza ulaştık. Gizli geçidimizden geçtik ve yine tropik havuzumuza ulaştık. Biraz dinlenip, Yasemin’in bayıldığı yan otelin sahiline gitmek üzere sözleştik.





Akşamki planımız biraz değişik. Ortaçağ Avrupası’na gitmek istiyoruz. Ortaçağ ne demek diye soruyor Yasemin. Uzun bir tarih dersine başlayıp içinden çıkamıyorum. Sonunda prensesler için yarışan şövalyelerin çağı deyip rahatlıyorum. Bir trene binip Ortaçağa hareket ediyoruz. Rengarenk mistik saraya varınca iniyoruz. Uzunca bir bekleyişten sonra, işte turnuva alanındayız. Birazdan elimizle yemek yiyip, şövalyelerin atlar üstünde hünerlerini izleyeceğiz. Bizim oturduğumuz bölüm nedeniyle tutmak zorunda olduğumuz Fransa kralı kazanıyor turnuvayı! En yakışıklısı, en karizmatiği de o zaten. Gönülden destekliyoruz. Biraz evvel bebek olan Defne, gerçek bir prenses oldu. Kollarını havaya zafer işareti şeklinde kaldırarak bize öğrettikleri gibi bağırıyor. Sonunda kızların içine sindiği gibi, beyaz atlı prens dünyayı kara atlı, kara kalpli şövalyeden kurtardı. Biz de enerjimizi sonuna kadar tüketmiş olduk, geri dönmek için can atıyoruz, ya da ben öyle zannediyorum. Kızlar dönmek için illa gene trene binmek isteyince, uzun bir yol yürüyüp, trenin son seferinin bittiğini görüyoruz. Oraya kadar yürümüşken, New York sokaklarında dolaşıp, dondurma yemeye karar veriyoruz. New York’un eski sokaklarındaki, New York usulü pizza yapan restorana bakıp iç geçiriyoruz. Çok tokuz çünkü ve bu çok sevdiğimiz pizzayı yiyemeyeceğiz.




Otelimize yürümemiz gerektiğini hatırlayıp, dönüşe geçiyoruz. Burada olup uzun uzun yürümemek mümkün değil, zaten oteller çok büyük. Gizli kapımızı geçince, ilk gördükleri kanepeye atıyor Yasemin’le Sinan kendini. Güvenlik kamerasından izleyenler, kim bilir kaç kere gördüler bu mutluluk anını. Gene hiç konuşmadan, sıkıntı çıkarmadan, yataklarımıza yerleşiyoruz. Çocuklarımın en problemsiz uyudukları zaman dilimi. Günden dolayı yorgun, ertesi günden dolayı heyecanlı…





Çok yorgunuz, havuzumuzu çok seviyoruz, fakat gitmek istediğimiz bir yer daha var, Endonezya… Bu koca yeri gezip soyu tükenen Komodor ejderleri dahil, egzotik bir suru su yaratığını gördükten sonra, Mandalay körfezine bakan bir Meksika restoranında yediğimiz en güzel Meksika yemeklerini yiyip, Margarita’larımızı içiyoruz. Artık hiçbir engel yok havuzumuza. Bugün biraz serin ama sıcak sularda kızlarımızın keyfi yerinde. Biraz üşüteceklerinden korkarak ama mutluluklarına değemeyerek izliyorum onları.





Akşamki niyetimiz gizli bir bahçe görmek, çok az sayıdaki beyaz kaplanları izleyip, özel bir yunus şovuna katılmak, ama uzayan havuz eğlencesi yine bizi geç bırakıyor. Bahçe kapanmış. Yemeğimizi yiyip, gene bir trenle tropik bir adaya gidip kadın korsanların, erkek korsanlarla savaşını izliyoruz.





Otelimize dönüşte, son bir kez bu bakmaya doyamadığımız, gene yapamadıklarımızın çoğunlukta kaldığı şehre bakıyoruz. Bir trafik lambasında duruyoruz, yanımızdaki volkan patlıyor. Lavları etrafa taşarken hareket ediyoruz, bir daha durduğumuzda yanımızdaki gölden fışkıran sular, Frank Sinatra’nın şarkısı eşliğinde dans ediyor: “Luck be a Lady tonight!”


Çok güzel bir tatildi. Gelmek için çölü aştık, çöle geldik ama değdi. Muhtemelen daha önce gitmediyseniz, çölde başıma güneş geçtigini, seraplar gördüğümü düşünüyorsunuz…Bütün bu yaptıklarımı ve çok daha fazlasını Las Vegas’da yapabilirsiniz. Çocuklarla Vegas tatili birçoğuna şüphelide gelse, özellikle bu yaş grubu için, yapılacak çok aktivitesi olduğuna karar verdik. Hele arada karşılaşmak zorunda kaldığımız, yarı çıplak dansçı kızların dansına bakıp, ne güzel bir yer, ne eğlenceli şık insanlar diye bakacak yaştalarsa ( ki Yasemin’in bire bir laflarıydı), hemen hemen hiç problem yok. Tek sakıncası, çocuk sahibi olduktan sonra nelerden vazgeçmek zorunda kaldığınızı hatırlayıp birazcık iç geçirmek...





2 yorum:

  1. süpppper bi yazıydı yine yeni yineden!!gtmiş kdr oluyorum ben!o kdr eğlendm ki.. :)

    YanıtlaSil
  2. Buyulendim, anlatimin harika masallah sana. Yerlerde o denli harikami bilmiyorum cunku eskidende bir filme gittiginde anlatimina doyamazdim gunun birinde filmi izledigimde senin anlatimindan cok daha buyuk keyif aldigima karar verirdim.
    Kalemin dert gormesin canim benim, paylasimlarin icin cok tesekkur ederim.

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...