18 Haziran 2010

Bu Yazı Babalar İçin



Eşimin, çok çalışmaktan çocukları çok az görebiliyorum endişesi için, bir arkadaşı, merak etme eğer ihtiyaçlarını karşılar, iyi şartlar sağlarsan, seni takdir ederler, demiş. Çocukların anneye ihtiyacı var, biz olmasak da olur gibi bir yaklaşımda var, konuşmanın sonunda. Aslında birçok babadan benzer ifadeleri duyuyorum. Benim eşimin de aklına yatmış görünüyor. Bu yüzden bu yazıyı, artık okuyamayacak da olsa, babama ve çocuklarımın babasına ithaf ediyorum.

Babamla kısa sureli birlikte olabildim. Sanırım kaliteli zaman dediklerindendi, çünkü çocukluk anılarımın en güzelleri onlar. Bugünkü beni şekillendirdi.

Babam kendi çocuklarını severdi tabii ama, öyle çok çocuk sever bir insan sayılmazdı. Sanırım bu yüzden, benimle hep bir büyükle konuşur gibi konuşurdu, bu benim çok hoşuma giderdi. Başkalarının anlamayacağımı düşündüğü şeyleri, bana çok ilgimi çekecek şekilde anlatırdı. Sonra başımı okşardı. O kadar rahatlatıcı, güven ve huzur verici bir andı ki benim için, her şeyden korunduğum düşüncesi ile, her yerimi huzur kaplardı. Şimdi halen bugün, kendimi güvensiz hissettiğim zamanlarda, eşim başımı okşasın isterim, tekrar aynı huzura kavuşmak için.

Sevgisini doya doya gösteren, hele şımartan bir baba hiç değildi. Sevgisini farklı şeylerde görürdüm. Bana taktığı isimlerde mesela. İlk hatırladığım isimlerimden birisi Saçı Buçuktu. Saçım az olduğundan sanırım. Sonra Beş Beş oldum. Harçlık peşine düştüğümden. Çok öncesinde ise Kızi vardı.

Bir çocuğa uzak gelecek her şeyi, sevdirme başarısı vardı. Bebeklik yaşlarımda bile, babamın kucağında belgeseller izledim ben. İlgim dağılır gibi olduğunda, hemen yüksek sesle bağırır, parmağıyla işaret ederdi, “Vay anasına Beş Beş! Gördün mü aslanı nasıl hızlı koşuyor, ama antilop ondan da hızlı, dur bakalım ne olacak?”. İlgiyle bakardım, ne olduğunu anlamak için. Bugünkü, bebek beyni geliştirmek için hazırlanan, televizyon programlarından bile daha geliştirici idi, benim babamla interaktif izlediğim belgeseller. Sonra Pazar konserleri vardı bizim zamanımızda. Oturur onları izlerdi. Benim de ilgimi çekmeye çalışırdı. “Bak Çiğdem, Türk Marşı, iyi dinle bunu. Sonra, kendi yaptığı işlere katardı beni. Eve çalışmak için iş getirirdi ve beni de kolayca bir parçası yapabilirdi o işin. “Hım uyuyamadın mı, o zaman bana yardim et bakalım. Oradan bana Danimarka’yı bulabilir misin? Aferin Çiğdem sana, sen bayağı okuyorsun artık!”.

Benimle oyuncaklarla oynayıp, benim dünyama gelmedi belki ama, beni kendi dünyasına çekerdi. O zaman da zaten hiç özlemezdim kendi dünyamı.

Annemi kırardı, çok anlayamazdım o yaşımda, annem hırsla söylenirdi, bağırırdı babama, hiç cevap vermezdi anneme, asla bağırmazdı. Minnet duyardım ben babama, anneme hiç kötü davranmadığı için.

Nasıl yapardı bilmem ama, hep kontrollü durmayı başardı yanımda. Bana hiç bağırmadı, dayak atmadı. Bir kere arkama şaplak atmıştı, iki gün konuşmadım. Sonra gelip benden özür diledi. Öyle özlemiştim ki babamla vakit geçirmeyi, minnet duydum gene ona, bana ilk adımı attığı için. Bana o zamandan saygıyı öğretti, kendi kişiliğimi geliştirmeme yardımcı oldu.

Hayatı sorgulamaya başladığımda, “Dünya nasıl oldu?”sorusunu sordum bir gün. “Kafam çok karışık, nasıl oldu her şey?”. Sustu. Ertesi gün iki kitap getirdi. Birisi Kuran’ın, diğeri bilimin açıklaması. Benim yaşıma göre yazılmış iki küçük kitapçık. Oku, kendin karar ver dedi. Beni hep araştırmaya yönlendirdi. O zaman anladım, onun fikri dahi olsa, başkalarının fikrini takip etmek yerine, kendi fikirlerimi oluşturmalıydım. Bunun içinde önce, bilgi sahibi olmalıydım.

Ben 8 yaşında iken, başka bir evde yaşamaya karar verdi. Bizi bıraktığı için onu hiç affedemedim. İlerleyen yaşlarımda bir tartışmamızda ona sordum: “Benim için ne yaptın?”, “Sana genlerimi verdim.”, dedi sakince. Beni geçiştirdi gene diye düşündüm. Aldığım iyi genlerin değerini sonra kavradım. Aldıklarım sadece genler de değildi…


Hiç küfür etmedi yanımda, ne annesine, ne anneme sesini yükselttiğini duydum, sonsuz bir sabrı vardı bu konuda. Bir dolu eksiğinin yanında, benim için mükemmel bir örnekti. Serüvenciydi, gezgindi, doğa aşığıydı, meraklıydı, araştırmacıydı, sosyalistti, hümanistti, fotoğrafçıydı, koleksiyoncuydu, müzik insanıydı, hatipti, çok iyi konuşurdu, yazardı, çok çok okurdu. Simdi düşünürken fark ediyorum, babam, benim bugün olmaya çalıştığım her şeydi.

Bir baba, çocuk için maddi güvenceden çok daha fazlasıdır. Maddi güvencenin önemini küçümseyecek kadar romantik değilim ama, bir babanın asıl görevi çocuğuna güven duygusu vermektir. Anne belki çocuğa nasıl davranması gerektiğini anlatır ama baba çocuğuna bir rol modelidir. Çocuk babayı (anneyi de tabii) örnek alır, kız çocuğu babasına benzeyen bir eş seçmek ister, baba kızına kendine değer vermeyi öğrettiyse, ona değer veren, saygılı davranan bir eş seçecektir. Erkek çocuksa, ailesine nasıl davranması gerektiğini babasından görecektir. Sorumluluk sahibi bir babanın oğlunun, sorumluluk sahibi olması daha yüksektir. “Armut dibine düşer!” sözünün, çoğunlukla doğrulandığını düşünürüm.

Biliyor musunuz, düşünüyorum da, bunların hiçbirini sonradan veremezsiniz bir çocuğa. Çocuğunuza kazandırmak istediğiniz her şey gibi, bununda çok erken yaşlarda çocuğa verilmesi gerekiyor. Yani bence çocuk, kendi karakterini kişiliğini oluşturmadan önce, henüz yumuşak bir hamurken karışmalısınız bu hamura. Yoksa, başka başka etkileşimlerle gene yoğrulacaklar ama, o hamurun içinde sizden çok olmayacak. Treni kaçırmadan dahil olmak lazım bu karışıma.

Bunlar benim kendimle ilgili, en hatırlayabildiğim zamandan itibaren, babamla ilgili anılarım. O zaman anlayamadığımı, şimdi anlıyorum ve daha çok saygı duyuyorum. Bugün çocuklarınız minik olabilirler, ama bir gün yetişkin olacaklar ve bugün yaptıklarınızı o günkü yaşlarında hatırlayacaklar. Siz çocuklarınızın ilerde sizi nasıl hatırlamasını istiyorsunuz?


3 yorum:

  1. Ne mutlu babacigina Cigdemcim, bugun bu yaziyi bir yerlerden okuyor ve gogsu senin gibi bir evladi oldugu icin gururla kabariyor eminim babaciginin. Cocuklarimiza emek verirken, senin degiminle hamurlarina karismaya calisirken geleceklerine neler kattigimizi fark etmiyoruz belki de ama benim cocuklarim da gunun birinde senin gibi hissederse eger o zaman dunyanin en mutlu annesi olurum. Anne de baba da cocuk icin bir doneme kadar hem hedef, hem model, hem odul belki bir donemden sonra ise sadece izleyici, destekleyici olacagiz hayatlarinda iste o zaman sadece buyuyene kadar hamurlarina katabildiklerimiz onlarla birlikte olacak. Bizi anne-baba yapan cocuklarimiz oldu. Umarim biz de onlarin hayatina kattiklarimizla simdi babaciginin hep yaninda oldugu gibi onlarin hep yanlarinda, hayatlarinda oluruz.

    YanıtlaSil
  2. canım dedemi özledim ve yeni yine yeniden gözlerim dolu dolu oldu. keşke iş yerinde okumasaydım da ağlayabilseydim!:)

    YanıtlaSil
  3. Hey gidi günler hey..... Senin babamın kucağında biblo vari oturuşunu kimi zaman kıskansamda (kıskanmak belki çok yerinde değil belkide özenmek olmalıydı ... çünkü senin yaşındayken ben babam çok genç olduğu için çocuğunu kucağına alıp oturma sabrı yoktu :) ) senin yüzündeki o mutlu aydınlık içime huzur verirdi. Babamın kucağı senin en rahat koltuğundu. Evet zamanında hayatın hızı ve bazı kırgınlıklar bir şeyleri atlamamıza neden oluyor. Ve bir gün fark ediyorsun, neden bu kafa yapısındasın, nasıl tane tane anlaşılır konuştuğunu, merhamet duygunun doğa aşkının, hayvan sevgisinin nereden geldiğini... Tabiiki genlerden ve paylaşımlardan. Bu anlamda babamız bize çok önemli ve hiç bir maddi değerle ölçülemeyecek bir miras bıraktı. Ruhu şad olsun, mekanı hep hayal ettiği gibi ulu çınarların gölgesi olsun...

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...