12 Ekim 2011

Sonbahar







Bu sene bir hayli direndim, sonbaharı kabullenmedim, yaz hiç bitmesin diye diledim. Az evvel artık erkence kararmış havada, alışveriş yapmak için dışarı çıktım. Yağmur değmiş toprağın taze kokusunu, ciğerlerime çekerek arabaya bindim.  Islak asfalta yansıyan ışıkların görüntüsünü cd çalarımdaki Miles Davis'in ezgilerine pek bir yakıştırdım. Sonbahara hep Jazz yakıştırırım zaten. Yaza Latin ezgilerini…

Alışveriş sırasında, Yasemin'in bayıldığı cadılar bayramı dekorasyonuna burun kıvıracaktım gene ama, Yasemin'in nasıl büyük bir heyecanla, bir dekordan diğerine koştuğunu gülümseyerek hatırladım ve hiç değilse kendi odalarını dekore edebilmeleri için birkaç aktivite malzemesi aldım. Sonra bu sene cadılar bayramında şeker toplarken kullanacakları çantaların büyük olmasına karar verip çok güzel iki çanta beğendim onlara.  Gezerken kullanmaları için fenerde alsam mı acaba diye bakınırken birden oldu, içime sonbahar geldi.

 Ruhumla mevsimin örtüşmesiyle rahatlayan ben, eve dönüş yolunda, sonbaharda sevdiklerimi düşünüp durdum:

Havaların soğumasıyla içeriye taşıdığımız aktivitelerimizi, ailecek içeriye kendimize dönüşümüzü, yakınlaşmamızı,

Sıcak dost sohbetlerini ve yudumladığımız tarçınlı çayı, 

Dışarıda yağmur varken evde oturup dergi, kitap karıştırmayı,

 Kapalı havada tiyatroya gidip, 1-2 saatimizi bambaşka bir dünyada geçirmeyi.

Sonbaharda yoğun olan bir dolu şov arasından seçim yapmayı ve gitmeyi.


Cadılar bayramının güzel bölümünü yani güzel kostümler giyip bir geceliğine bambaşka bir döneme ait olmayı. Kızlarla birlikte kostüm seçmeyi.

Şükran bayramını.

Uykuya çekilirken bile güzellikler sunan doğayı….

Hoşgeldin sonbahar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...