Hepimizin unutmak istediği ne çok an, ne çok resim vardır kafamızda. Hatırladığımızda, bizi mutsuz ve huzursuz hissettiren, kimi utanç verici, kimi üzüntü verici ya da korkutucu. Aklımıza gelir gibi olduklarında, silkinip korkuyla uzaklaşmak isteriz. Gene de karabasan gibi takip ederler, ufacık işaretlerden cesaret alıp, ortaya çıkarlar. Ne kadar uğraşsanız da hiç unutamayacağınızı anlarsınız. Unutmaya çalışmak asıl, hatırlatır o anları. Belki de unutmak istediklerimize yoğunlaşacağımıza, unutmak istemediklerimize harcamalıyız enerjimizi. Öyle resimler var ki kafamda, unutmamak için tekrar tekrar baktığım, daha iyi görürüm belki zannıyla, gözlerimi kocaman açıp baktığım, çok çabuk geride kalacağını, tekrarlanmayacağını bildiğim, çoğu hızla büyüyen meleklerime ait.
Eve girdiğimde gözüme takılan bir çift minik terlik, en az okul dönüşü, kurt gibi açken, evden gelen poğaça kokusu kadar cezp ediyor artık. Durup durup, uzun uzun bakıyorum, bazen doyamayıp, resmini çekiyorum.
Minicik elleriyle, oyuncaklarına sarılıp, yan yana TV seyretmelerini, unutmak istemiyorum.
Onlara aldığım yeni oyuncak bebeklere sarılıp, kameraya poz verişlerini, neşeyle gülümsemelerini, unutmak istemiyorum.
Bana minik kollarıyla sarılıp, sen dünyanın en iyi annesisin, demelerini, unutmak istemiyorum.
Minik kollarındaki gamzeleri, pompili ayaklarını, kalplerinin hiç kırılmadığı , hiç kimseyi kırmadıkları, beyinlerinin bembeyaz düşüncelerle kaplı olduğu, meraklı kediler gibi dolaşıp, her şeye burunlarını sokan, hallerini, unutmak istemiyorum.
Ben yemek yaparken, her ikisinin birer bacağıma yapışıp, benimle bir ileri bir geri yürümelerini dahi unutmak istemiyorum.
Bu resimlerim benim için çok önemli. Gerçek resimlere de bir şey olurda, bir daha göremem diye, beynime de iyice kazımaya çalışıyorum bir suru kareyi. Hem bilgisayarda görüntülerini saklayabilsem bile, yüzüme dokunduklarında verdikleri o muhteşem duyguyu, o kokuyu içime çekerken ruhumun gıdıklanmasını saklayamam ki….Unutma beynim ne olur, hiç birini unutma….
Eve girdiğimde gözüme takılan bir çift minik terlik, en az okul dönüşü, kurt gibi açken, evden gelen poğaça kokusu kadar cezp ediyor artık. Durup durup, uzun uzun bakıyorum, bazen doyamayıp, resmini çekiyorum.
Minicik elleriyle, oyuncaklarına sarılıp, yan yana TV seyretmelerini, unutmak istemiyorum.
Onlara aldığım yeni oyuncak bebeklere sarılıp, kameraya poz verişlerini, neşeyle gülümsemelerini, unutmak istemiyorum.
Bana minik kollarıyla sarılıp, sen dünyanın en iyi annesisin, demelerini, unutmak istemiyorum.
Minik kollarındaki gamzeleri, pompili ayaklarını, kalplerinin hiç kırılmadığı , hiç kimseyi kırmadıkları, beyinlerinin bembeyaz düşüncelerle kaplı olduğu, meraklı kediler gibi dolaşıp, her şeye burunlarını sokan, hallerini, unutmak istemiyorum.
Ben yemek yaparken, her ikisinin birer bacağıma yapışıp, benimle bir ileri bir geri yürümelerini dahi unutmak istemiyorum.
Bu resimlerim benim için çok önemli. Gerçek resimlere de bir şey olurda, bir daha göremem diye, beynime de iyice kazımaya çalışıyorum bir suru kareyi. Hem bilgisayarda görüntülerini saklayabilsem bile, yüzüme dokunduklarında verdikleri o muhteşem duyguyu, o kokuyu içime çekerken ruhumun gıdıklanmasını saklayamam ki….Unutma beynim ne olur, hiç birini unutma….
hiç kırılmayıp,hiç kimseyi kırmadıkları,beyinlerinin bembeyaz düşüncelerle kaplı olduğu yaşları umarım çoook uzun sürer:')
YanıtlaSil