Sonbahara has o turuncumsu güneş hepimizi sımsıcak sarmalamış, ayazda yorganına sarılmışlar gibi tatlı bir huzur içindeydik, arabamızın içinde evimize dönerken. Burnuma gelen tozla karışık saman kokusu içime hoş bir tatmin duygusu yerleştirmişti. Dönüp kızlarıma, saçlarındaki saman parçalarına sevgiyle baktım. Biz o gün ailecek doğayla kucaklaşmıştık.
Yazın gelişini karşıladığımız gibi sonbaharı da “kendin topla” çiftliklerinden birinde karşıladık. Sağlığa zararlı maddelerle proses edilmiş ürünlerin bu kadar çoğalması, zararlarının artık açıkça görünmeye başlaması, bizi ister istemez geriye, kendi köklerimize çekiyor, ve ürünü dalında görebileceğimiz yerler cazip geliyor. Bu nedenle üşenmedik, annemin burada olmasının verdiği cesaretle de evimize 1 saat araba kullanma mesafesinde bir tarlaya alışverişe gittik.
Doğru mu yapıyoruz, değecek mi acaba diye başladığımız yolculuğumuz, ayağımız toprağa değer değmez coşkuya dönüştü. Önce çocukların peşinde, hasat zamanı kutlamalarının müjdecisi, balkabağı tarlasına koştuk. Onların kabakların üzerinde, samanların arasında yuvarlanmalarını neşeyle seyrettik, saman kokusunu, tozu, dumanı içimize hiç şikayet etmeden çektik. Kirin, pisliğin içinde yuvarlanan Yasemin’e ve Onur’a şaşkın gözlerle bakan Defne, bu hareketlerine karışmadığımızı görünce, barbunya havuzunun içine daldı. Bu kadar rahat bırakılmalarına şaşırmış gibiydi.
Onlar ilk heveslerini alınca, tekrar dönme sözü vererek toplanmış ürünlerin bulunduğu alana gidip, sevinçli bir sabırsızlıkla alışveriş arabalarımızı doldurmaya başladık. Alışverişe dahil olmak isteyen miniklerin eline tutuşturduğumuz torbalarda kısa surede dolduruldu. Alışverişimizi yapıp, aldıklarımızı arabalara yükleyince, sözümüzü tutup kabak tarlasına geri donduk. Küçük bir piknik sonrası, onlar kendilerini samanların üzerine attılar, bizde bayanlar, gözümüze kestirdiğimiz biber ve domates tarlasına daldık. Dalından koparmak o kadar huzur vericiydi ki, kullanabileceğimizin üstünde olduğunu bildiğimiz halde, toplamaya devam ettik.
Simdi, iki gündür, aldıklarımızı kış için hazırlamak surecindeyiz. Barbunya ayıklamak, kızların en popüler eğlencesi haline geldi. O kadar keyif aldılar ki, uzun sursun diye biz o isi ağırdan aldık, onlara da bolca şans tanıdık. Küçükler bir yandan taze çileklerin tadına bakarken, bir yandan tencerede kaynayan çilek reçelinin kokusunu içlerine çektiler. Dalından kopmuş mis kokulu domatesleri ne yemeye ne koklamaya doyamadık. Yasemin ilk kez makarnanın üzerinde bir yiyeceğe rağbet etti: Semizotu! Kısa süreli de olsa, ailecek çiftlik hayatına dahil olmak, ailemize bambaşka bir canlılık getirdi. Su sahneyi asla unutmak istemiyorum, umuyorum kızlarda hatırlarlar: Anneanne, anne ve kızları, taze barbunya ayıklamak için masa başına geçmişler, bir yandan kahkahalı sohbetler, diğer yanda taze sebzelerin ortalığa saçtığı iştah açıcı kokular. Ne tatlı bir sonbahar!
İnsan, su ve toprak. Sanirim bundan oturu hep o yere geri donme istegi, yazini keyifle okudum sanki bende o gune dahil oldum :) Eskidende sinemaya gitmekten cok sinemayi senden dinlemeyi severdim simdide senden okumayi sever oldum. Tesekkurler
YanıtlaSil