30 Ağustos 2010

Yasemin 6 Yaşında!

Yan döndürdüm olmadı, rahat edemedik. Bana dön dedim, bacaklarını kırdım, komik bir görüntümüz oldu. Ayağa kalkmaya cesaret edemedim, biraz şöyle tarttım, Sinan uyardı,
“Sakın, belini incitirsen hiçbirimizin işine gelmez!”.
“Bebeğini taşıyamayan bir anne?”
“Bebek değil o artık!”.

Biraz buruluyorum. O bebeğim olmak istiyor, ben bebeğim olsun istiyorum, her zaman bebeğim o benim. Biraz büyükçe tarafından. Güzel olan, sadece kendi değil beyni ve kalbi de büyük. Öyle laflar ediyor, öyle analizlerde bulunuyor ki suratına bakıp kalıyorum. Anlamadım sanıp derin açıklamalara giriyor, “Hayır bebeğim, sadece ne kadar akıllı olduğuna şaşırıyorum.”, diyorum. “Sen neden bu kadar güzelsin biliyor musun? Çünkü senin hem aklın, hem kalbin, hem kendin güzel. Tek başına hiçbiri güzellik olamaz. Seninle ne kadar gurur duyuyorum, ne çok beğeniyorum, seviyorum biliyor musun? Beni çok mutlu ediyorsun.”. Gururla başını sallıyor. Sonra uzun biyoloji sorularına girişiyor. Hem kalbi, hem ciğerleri nasıl aynı yerdeymiş, ortadan gecen borunun adı neymiş….

Dayandım, 40 dakika, inatçıyım. Olmadı ama, bacaklarım çok uyuştu. “Bebişim, o kadar da bebek değilsin galiba, koltuğa geçer misin, bacaklarım çok acıdı!”. İsteksizce ayrıldı benden, televizyona daldı. Bir süre hayretle bakakaldım. Kocaman bir çocuk artık!Ih ıh, bebek değil artık kabul et Çiğdem, Yasemin 6 yaşında!

05 Ağustos 2010

İki Çocuk Annesi Olmak – 2




İki çocuk annesi olmak dünyanın en güzel şeyi değil. Çünkü, 3 çocuklular var, 4 çocuklular var, daha fazlasına sahip olanlar var. Bakmayın şu anda sürünüyorlardır, ama eğer iyi iş başarırlarsa, çocuklarını layıkıyla büyütürlerse, bir gün onlardan daha tatminkarı olamaz.

Hafta sonu, çocuksuz bir çift arkadaşımızla dışarı çıktık. Kanal kenarı, çok güzel görüntüleri olan, keyifli bir mekanda saatlerce stres olup durdum. Çünkü kızlar kavga ettiler, çünkü suya düşme risklerini aldılar, çünkü yüzen kazlara, ördeklere ekmek vermeye kalkışıp, çevredeki tüm doğal yaşamı restorana topladılar. Artık 30’lu yaşlarını sürmeye başlayan arkadaşım, “Çocuk sahibi olmaya korkuyorum”, dedi. “Biz çok rahatız, böyle alıştık çünkü. Hayatımı seviyorum.” Sesli düşündüm o anda. Ona, “Hayatta daha büyük bir tatmin olamaz”, dedim. “Hiçbir eser bu kadar tatmin verici olamaz, hayatin tamamlanıyor adeta…”

“Bir tane yapacağımda iki asla yapamam. Eşit sevebiliyor musunuz?”. “Hem de nasıl!” dedik ikimiz birden. “İkisi de çok önemli bizim için.”. Dedim ki “Hiçbir şeyi sahip olmadan anlayamıyorsun. Yaşaman lazım. Yasemin’i doğurmadan hayatta böyle bir tatmin olduğunu bilmiyordum, öğrendim. Defne’yi doğurmadan önce ise, Yasemin’in sevgisi çok büyük, birini daha nasıl bu kadar severim diyordum. Kalbim ikiye bölünecek, sevgim azalacak sanıyordum. Oysa bir çocuk doğururken, bir kalbim daha oluştu sanki. Kalbim bölünmedi, iki katına çıktı gibi geliyor. Öyle bir sevgi ki akmıyor, çağlıyor. Eskisinden de beter. Bazen beni aşıyor.

İki çocuk annesi olmak adlı ilk yazımı okuduysanız, bayağı bir yol aldığımızı görebilirsiniz. O zaman çektiğim sancılar, kalbimin büyümesi sancılarıymış. Simdi o sancılar çok azaldı, yerini bol kas ağrısına bıraktı. Peşlerinden koşarken, arkalarını toparlarken bol bol kaslarımı büyütüyorum şimdilerde.




04 Ağustos 2010

Bu Yaz





Bu yaz umduğumdan çabuk geçti. Hafta içi günlük işler ve kızların aktiviteleri ile geçti. Hafta sonları ise fırsatımız olduğunda dinlenmek istedik. Keyifli, şeker tadında bir yazdı aslında, hiç bir şeyi çok yapmadık, sıkılınca koşturduk, yorulunca dinlendik.

Defne’yi yazın başında Gymboree’nin yaz kampına yazdırdım. Haftada 2 gün, 2 saat oraya bıraktım onu. Okula hazırlık dedikleri, el becerilerini, harfleri öğrendikleri, bu arada sanat, jimnastik ve müzik yaptıkları bir kamptı. Zorla gidiyor ama her gittiğinde çok eğleniyor. Kendi yaşıtlarıyla buluşuyor ve bizden uzak sosyal yeteneklerini geliştiriyor, kendisi oluyor. Bu arada anne, Yasemin’le biraz baş başa vakit geçiriyor. Birlikte haftalık ev alışverişlerimizi yapıp, kalan kısa vakitte Yasemin’in isteğine göre ya kitapçıda dergi okuyup, kahve (Yase süt) içiyoruz, ya da ördekli göle gidip ördekleri besleyip, sonra sevdiğimiz alışveriş yerlerinde geziniyoruz. Bu arada Yasemin hiç durmadan konuşuyor. Beynim çok yoruluyor ama takip etmeye çalışıyorum, ne de olsa bizim özel zamanımız.

Yasemin ise bir hafta kampa gitti, bir hafta evde benimleydi. Buranın doğal bir parkında değişik konulu kamplar var, Yasemin bunlardan üçüncüsüne katılıyor şu anda. Konuları sırasıyla “Orman hayvanları”, “Böcekler ve Örümcekler” ve “Sürüngenler” idi. Şaşırmayın, benim kızlarım oğlan çocukları gibiler. İlgi alanları prenseslerle taşlı sapanlar arasında gidip geliyor. Bu kampa her gün 9 ile 3 arasında katılıyor. Tüm gün dışarıdalar. Haftanın temasına göre bilgi sahibi oluyorlar, sanat yapıyorlar. Bulundukları parkta, dere kenarında yürüyüşler yapıp, balık bile tutuyorlar, bahçe işleri öğreniyorlar. Bizim sokakta oynadığımız oyunları oynuyorlar. Kampın konusuna göre, konuşmacılar geliyor ve uygulamalı eğitim veriyorlar. Böcek temasında, tanıtım için böcek uzmanı gelmiş. Eline bir çok böcek alıp, sevmiş. Bu haftada doğal olarak sürüngen uzmanı gelecek. Her Cuma ise konuyla ilgili gezileri oluyor. Orman hayvanları haftasında hayvanat bahçesine, böcek haftasında, böcek gibi hissetmek için, tırmanma duvarı tesisine gittiler. Bu hafta ise, sürüngen ve deniz hayvanları müzesini ziyaret edecekler. Bunların dışında, bir hafta da benim inisiyatif kullanarak yazdırdığım pişirme ve seramik derslerine katılmıştı. Hazırladıkları yemekler fırında pişerken, onlarda oturup seramik boyuyorlardı. Çok hoşuna gitti, çok hoşuma gitti.

Evde oldukları zamanları değerlendirmek için, bir sürü aktivite malzemesi aldım. Fırsatımız oldukça oturuyoruz başına. Aslında o kadar meşgulüz ki, aldığım bir çok oyuna, bisiklete, oyuncağa, sıra gelmedi bile. Onlara birerde yaz çalışma kitabi almıştım. Yase ile okuma ve matematik çalışıyoruz. Defne ile de çıkartmalar yapıştırıp, genel bilgileri gözden geçiriyoruz. Vakit bulduğumuzda…




LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...